Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Mayıs 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Dünyamız paragöz ihtiyarların yönetiminde

FİGEN YANIK
02.05.2009
Öyküleri ve filmleriyle yalnız düşlerimizi değil, hayatımızı da zenginleştiren yazarlardan Füruzan. Göçler, yoksulluklar, işçiler ve çocuklar var kitaplarında... Füruzan Diye Bir Öyküadlı kitap da onun ve dostlarının kaleminden yine onu anlatıyor..
Belki de adları, yazdıkları kitaplarla bütünleştiği için 'zamansız ve mekânsız' diye düşündüğümüz yazarlar vardır. Aynı çağda yaşıyorsak, bazılarını yakından tanıma fırsatımız da olur. Tanıdıkça yazdıklarını sevdiğimiz kadar sevmeye devam ettiğimiz ya da edemediklerimiz de çıkar bazen aralarından. Bir de hiçbir tanıma sığdıramadıklarımız vardır. Mesafeli duruşları karşısında, bizim de yaklaşmaya çekindiğimiz... Füruzan, benim için öylesi yazarlardandır. Neredeyse 16-17 yıl önce Adana'da Altın Koza Festivali'nde görmemiş olsam, gerçekten var olduğundan hep şüpheleneceğim yazarlardan... Oysa bizim yollarımız kesişmese de 1972'de Sait Faik Öykü Ödülü kazandığı Parasız Yatılı, Kırkyedililer ya da Benim Sinemalarım kitapları kadar gerçektir o, bilirsiniz. Üstelik sizden de çok tanınır dünyada ve sevilir. Yine de ne zaman adından söz edilse, "Siz bir öykü kahramanı mısınız?" diye düşünmekten alıkoyamazsınız kendinizi. Geçen yıl TÜYAP Kitap Fuarı Onur Ödülü'nü alması üzerine hazırlanan ve Yapı Kredi Yayınları arasında bu ay çıkan Füruzan Diye Bir Öykü adlı kitabı görmesem, onun için yine aynı şekilde düşünebilirdim. Çünkü fuar sırasındaki röportaj talebimi, özel nedenlerle kabul etmemişti. Bu kez de yine yüz yüze değil de telefonla görüşebileceğimizi söyledi. Kısacası aramızdaki mesafe değişmedi. Ama fotoğraflarından bildiğimiz zarif duruşu ve zarif topuzuyla sanki karşımda gibiydi. İşte Füruzan Diye Bir Öykü de çocukluğundan bugüne yaşam serüvenini, onun ve dostlarının kaleminden içtenlikle aktarıyor.

- Neden bu kadar az haber alabiliyoruz sizden? Niye gündem oluşturacak açıklamalarla kendinizden söz ettirmiyorsunuz siz de pek çokları gibi?
- Siz de bir gazede yazıyorsunuz. Güncel toplamın iletilmesi amacını güder doğal olarak gazeteler. Televizyonlar da öyle. Bana yapılan bu tür çağrılarda, TV, radyo, gazete ve benzerlerinde bir iki gün ya da en çok dört gün sonrası için konuşma önerisinde bulunulur. Benim bu önerilere çoğunluk katılmama nedenim ise önceden kararı alınmış, stüdyo saati belirlenmiş programlara denk zaman ayıramayacağımdandır. Elbette konuşulacak konular da önemli. Ana başlığı belirlenmiş olanların çoğunluğu 'dikkat çekici' sayılanlardır. Böylesi yaklaşımların öngörüldüğü noktalarda ise pek uzun uzun açıklamalar yapabileceğimi sanmıyorum. Görünmemek kaygısından çok, benim açımdan neye, niçin görüneceğim sorularının önde olduğunu söyleyebilirim.

NEDEN GÖRÜLMEK İSTENİR, BİLEMİYORUM
- Belki de bu kadar az görünmeniz yüzünden hep aynı kaldınız belleklerde... Bunu isteyerek mi yapıyorsunuz?
- Görülmekle adından ikide bir nedenler yaratarak söz ettirmek gereksinimi niçin istenir, bilemiyorum. Hayat, özellikle bu ülkede öylesine üst üste yığılan acılar, inanılmaz olaylarla sürmekte ki tüm bunları anlamak, sorgulamak gerekirken dedikodu denebilecek çıkışlar, yadsınacak fotoğraf kareleriyle medyada yer almayı yadırgamışımdır. Bu konu, 21. yüzyılın nesneler yüzyılı olmaya dört nala gittiği düşünülürse, bambaşka bir açıdan tartışılmalıdır.

- Faruk Şüyün'ün sizin hakkınızda kaleme aldığı, bir edebiyat antolojisi gibi kapsamlı kitaba Füruzan Diye Bir Öykü adı verilmiş. Size kalsa, öykü mü, şiir mi, roman mı olmasını isterdiniz hayatınızın?
- Kitabın oluşması, geçen yaz başındaki ortak çalışmamızla başladı ve ekim ortalarında bitti, TÜYAP Kitap Fuarı'na 5-10 gün kala. Faruk Şüyün'e yanıtlarımdaki her bir sözcüğü denetleyeceğimi, yanıtlarımın kayıtlarından temize çekildikten sonra okuyup yeniden yazıp, düzeltmelerimi yapacağımı, yine pek çok sayfayı yeniden yazacağımı açıkladığımda, incelikle "Elbette öyle olacak," dedi. Önceleri birbirimizi belli bir çevrenin kişileri olarak ara sıra görüp, selamlaşmadan öteye giden bir tanışıklığımız yoktu. Kitabın yoğun ve yorucu ilerleyişi süresinde bir dostluk da gelişti. Faruk özenli, duyarlı bir arkadaşımdır şimdi. Titizliğime, kendi titizliğini de kattı. Kendilerinden Füruzan yazısı istenen çok değerli yazarlar da hemen olumlu yanıtlar verdi. Benim için bu yaklaşımlar, benzersiz bir sunumdur. Bu sevgili yazar dostlarıma milyon kez teşekkür ediyorum ve edeceğim. Tüm yapıtlarıma adlarını kendim koyduğum halde, yarı otobiyografi olan bu kitaba ad bulamıyordum. Bulduklarımın ise üstünden buzlar sarkıyordu. Şaşırtıcıydı benim için bu. Belki özne olmanın bana verdiği oldum bittim değişmeyen o sıkıntı mıydı benim düş gücümü kütleştiren? Sonunda Faruk'un değerli çalışma arkadaşı sevgili Nermin Sayın, "Füruzan Diye Bir Öykü olabilir mi?" diye sormuş kitabın adı için. Sevinçle "Evet, evet, çok güzel," dedim. Şiir, roman, drama, araştırma, inceleme, özel hayatlarda yazıya geçmese de hayat tüm bunların öykülenmesi değil midir? Sonuçta böylesi bir çemberi değişik yaşlarımızda yaşarız hepimiz. Önemli olansa ayırdına varabilmektir.

- "Birinci öğretmenim annem, ikinci öğretmenim kentim, İstanbul," diyorsunuz kitapta. Şimdi hangi öğretmeninizi arıyorsunuz en çok?
- Anne figürünün İstanbulluluğu, çocukluğumda seçim, beğeniler, eleştirilecek toplum davranışları olarak bana sindirildi. Çay kültürü, bunun en başında geldi. Varsıl değil, fakat evde özenli bir akşam çayı sunumu olurdu. Daha birçok öğretisi vardır annelerin. Hoşlansanız da tam tersi olsa da. Anneyle olan o derin bağı düşünürsek, döl yatağındaki ayları ve tek bedendeki iki yüreğin dokuz ay 10 gün atıp durmasını. Annemi yitireli yıllar oldu. Kentimiz İstanbul'a gelince, hırpalanıyor gördüğünüz gibi. Yine de İstanbul öylesine güçlü bir kenttir ki efsanesini yeniler, dirilir ve parlar.

ZENGİNLİĞİN İÇİNDEKİ ACILAR DA ANLATILIR
- Şair Haydar Ergülen bir yazısında, "Sözcükler yoksullar içindir, Füruzan'ın öykülerinde yoksulların yıldızı parlar," diyor. Ne diyorsunuz? Zenginlikten iyi edebiyat malzemesi çıkmaz mı?
- Her konudan, zenginlik, yoksulluk uç noktalarından da çarpıcı edebiyat çalışmaları yapılabilir, yapılmıştır da. Thomas Mann'ın Venedik'te Ölüm'ü, hemen aklıma gelen parlak bir örnek. Anlatının oturduğu zaman, kişilerin bastırılmış arzuları, yasaklananla günah olanın çatışması, arka planda süren bir savaş, soyluluğun görüntüleri, güzellik ve ölüm... Tolstoy'un Anna Karenina'sı da başka bir zenginliğin içindeki acıları anlatır. Bizden de Halit Ziya'nın Mai ve Siyah'ı, Tanpınar'ın Huzur'u diğer örneklerdir.

- Kızınız, sinema eleştirmeni Aslı Selçuk'la nasıl bir anne-kız ilişkiniz var?
- Kızım Aslı ile doğallıkla süren bir annekız ilişkisindeyiz. Doğallık derken, sırasında tartışırız, gülüşürüz, özellikle sinema sohbetlerimiz doyumsuzdur. Son yıllarda benim açımdan mutluluk veren, birçok filmle, aktörle, artistle ilgili bilgileri ona yönelttiğim sorularla yenilemem oluyor. Seçkin bir sinema beğenisi vardır Aslı'nın.

- Çocukken yaptığınız bazı resimler de eklenmiş kitaba. Niye bıraktınız resim yapmayı?
- Ben sanat disiplinlerinin tümüyle ilgiliydim, ilgiliyim. Bunun bir yazın kişisine ne katkılar yaptığının da ayrımındayım. Çünkü sanatlar, kanımca iç içe geçerek şaşırtıcı aktarmalar taşır kişiye. Toplumların 'sıradan insanlar' tanımı bitmez tükenmez bir diretmeyle yinelenir. Bu tanımı sırtlanan kalabalıklar içinde ne yaman yeteneklerle doğanlar olduğunu unuttuk çoktan... Ya sıradan olmayanlar... Hangi kolaylıklarla dünyaya gelmektedirler? Kapılar onlara nasıl da kolayca açılır, sırtları nasıl da okşanır. Bu soru yanıtlanamaz. Ben de bu sıradanlardan sayılırım, resim, kulak duyarlığı ve müzik, birçok çocuk gibi bende de vardı. Doymayı bilmez okuma tutkum, nedense dünyanın genç yıllarında, 1960'larda, yazmaya döndü.
Haberin fotoğrafları