- Bizim için ilk sırada ne var peki? - Türkiye'de bir alışkanlık var. Bir yere yemeğe gittiğimizde deniz kenarı olsun istiyoruz. Ardından içerdeki atmosfere bakıyoruz. Arka masada kimler var, mekân ne kadar dolu, bunları önemsiyoruz. Gider, Boğaz'a sırtımızı döner otururuz ama 'Nerede yedin?' diye sorulduğunda 'Boğaz'da,' deriz. Ne yediğimizin önemi de yoktur. Oysa Hakkasan'da herkes kendi masasındakilerle ilgilensin, kendi önündeki yemeğin keyfini çıkarsın istiyoruz. Burada biraz daha ortam ve ambiyans önem taşıyor. - Yemek alışkanlıkları da farklılık gösteriyor mu? - Londra'daki müşteri biraz daha cesur. Farklı lezzetlere açık. Türkiye'de genelde müdavimler hep aynı şeyi ısmarlıyorlar. Bir Karadenizli müşterime ballı levreği ısmarlatana kadar çok uğraşmıştım. Bir de biz masalara tuz koymuyoruz. Londra'da masaya tuz isteyen hiç olmadı. Ama burada neredeyse herkes tuz istiyor. Türkler, Çin mantılarını da inanılmaz derecede acı sosa batırıyor. Oysa acı sos bütün tadı öldürür. Son günlerde garibime giden bir başka olay da yemekleri paket yapmamızı istemeleri. 'Vaktim yok. Bana bir porsiyon ördek paket yapsana,' diyorlar. Bu asla yapmadığımız bir uygulama. Tadı değişir, belli bir ısı derecesi vardır. Bir de Türkiye'de fazla balık ve deniz ürünleri ısmarlama adeti yok. Varsa yoksa et ya da tavuk isteniyor.