|
|
|
|
Delirten reçeteler...
Sufilere göre, manevi güvence odakları tekkeler bir tür ruh sağlığı hizmeti veriyordu Günümüzde ise şeyhlik taslayan pek çok cahil saf insanın ruh sağlığını büsbütün bozuyor.
Tarikatların ana mekânları olarak tekkelerin yakın çağdaki yozlaşmaya kadar uzun asırlar boyunca son derece önemli toplum hizmetleri gördüğünü benimseyen yorumcular çoğunluktadır. 'Tekkelerin toplumun üzerinde uyuşturucu' etki yaptığına ilişkin iddia sahipleri de vardır ama bu daha çok dağılma süreci için geçerli kabul edilir. Esasen İslam yayılmasında ve Osmanlı'nın genişlemesinde tarikatların etkileri tartışılmamaktadır. Her şeyden önce mensupları için birer mescit olan tekkeler sistemin sağlıklı işlediği dönemlerde evrensel birer halk okulu niteliğindeydiler. Buralarda okuma-yazma ve dini ilimler öğretilir, tarikat büyüklerinin yazdığı eserler okunurdu. Tekkeleri bilgin ve şeyhlerin zaman zaman toplanıp sohbet ve istişare ettikleri mekânlar olarak da görürüz. Çoğu tekke, bulunduğu konuma göre seyyah, ziyaretçi, hac yolcusu gibi her türden insanın konaklama yeri olarak bir tür kervansaray işlevi de yürütürdü. Tekkeler bazen de hasta, sakat ve yaşlıların başvurduğu, bir tür 'acizler evi' gibidir. Hemen her durumda bu kurumların aç ve muhtaçlar için aşevi hizmeti gördüğünü söyleyebiliriz.
Marifet Mekânda Değil Osmanlı'nın gelişim çağlarında tekkeler bir tür istihbarat merkezi görevi de görmüşlerdi. Ayrıca kanun kaçağı gerçek suçlular veya mazlumlar da tekkelere sığınabilirdi. Kısacası askerlikten bilime, manevi erginlik arayışından ticarete, hayatın her alanıyla içli-dışlı olan tekkelerin kapanmasıyla yeni bir gerçeklik ortaya çıkıyordu: Tekkesiz tarikat çağı.. Tarikatsız tekke çağı.. Aslında Sufi için ne tarikatın kendisi, ne de tekke amaçtı. İnsanın gelişimi için her ikisini de araç olarak algılayan Sufiliğin her şartta varlığını sürdürmesi ve öngördüğü hedefleri gerçekleştirebilmesi gerekirdi. Gerçek bir şeyhin, sağlam istek sahibi bir dervişi manen eğitebilmesi ve hedefine ulaştırabilmesi için ille de tipik bir tekke ortamının var mevcut bulunması şart değildi. Şüphesiz tekkeler bu mistik eğitimin sistemli şekilde gerçekleşmesini sağlamakta önemli rol oynuyorlardı. Özellikle yetişmiş dervişlerin yenilere mükemmel birer örnek olmaları, bu yolculuğa kolaylık ve derinlik kazandırıyordu. Ancak tekkelerin bu ve benzeri pek çok işlevi, onları tasavvuf yolu için 'olmazsa olmaz' mekânlar haline getirmemektedir. İslam'da bütün yeryüzü bir mescit olduğuna göre, Allah yolunda yürümek isteyen kesin kararlı bir istekli kişiye -hedefe ulaşmak içinsadece rehberi yeterlidir. Tasavvufun koyduğu iddia budur. Bir şeyh, hakikaten ilahi bir tecelliyle görevlendirilmiş mürşit ise, samimi bir istekle tasavvuf yolculuğunu tamamlamaya çalışan her müridi eğitip pişirme işini tekkesiz de gerçekleştirir. Bu durumda tekkelerin mensuplardan başkaları için yürüttükleri işlevler anlam kazanmaktadır. Denilebilir ki bu kurumlar, her zaman sınırlı sayıda olan güçlü istek sahibi müritler kadar, belki de onlardan daha çok, sade ve iddiasız kalabalıklar için önemlidirler. Yalnız; birer manevgüvence kurumu görünümüyle geniş kitleler için bir tür ruh sağlığı hizmeti veren tekkeleri, üfürükçücinci tayfasının mekânları ile karıştırmamak gerekir. Yozlaşma dönemi ile birlikte bu tür mekânlara dönüşen tekkeler de olmuşsa da cincilik-üfürükçülük tarikatın alanında değildir.
Toplumun Afiyeti İçin Bugün ise, kâğıt üzerindeki yasak yüzünden kaç-göçlük bir düzen tutturulmaya çalışılan tekkemsi kurumlarda şeyhlik taslayan kişilerin elinde nice insanın ruh sağlığı daha da bozulabilmektedir. Eski Sufi okullarının âyinlerini taklit etmeye çalışan, şu veya bu dini kaynakta birtakım zikir usûlleri görüp dervişlerine uygulattıran pek çok heveskâr, mürşitlik yapacağım diye insanları büsbütün ruh hastası haline getirebilmektedir. Bugünkü batı toplumunda psikiyatri uzmanlarının gördüğü işleve benzer bir hizmet yürüten eski devrin 'kâmil insan'larına öykünüp şeyhlik yapmaya kalkışan nice ham ve cahil insan eteklerine sarılan zavallı insanlara çok yönlü bir sömürü uygulamaktadır. Şüphesiz şimdi de var olan hakiki Sufi önderler ve kâmil insanlar ise kendilerini saklı tutmaktadırlar. Medyanın genellemeciliği ve önyargılı yaklaşımı yüzünden hakiki Sufi önderlerle şarlatanlar birbirine daha da karıştığı için meydan yerli sahtecilerle Uzakdoğu kökenli mistik deney uygulamacılarına kalmıştır. Oysa bu kadrolar da, yumuşak bir 'misyonerlik' türü olarak 'meditasyon' ve benzeri kavramlar altında kendi kültüründen kopuk insanları devşirmekte, başka inançlara doğru yolculuğa çıkarmaktadırlar. Sosyetenin fantezisi olarak moda haline gelen Uzakdoğu tarzı arınma durulma çabaları, aslında yüzlerce yıldır bu toprakların tekkelerinde yaşanan 'rabıta' ve 'murakabe' ile aynı aileden mistik deneylerdir. Sayısız Batı aydını bugün Cüneyd-i Bağdadi'lerin, Abdülkadir Geylani'lerin ve Mevlâna'ların yolunda kendini bulup arınmaya çalışırken bir kısım insanımızın ceplerinde yitirdikleri hikmeti Uzakdoğulu mürşitlerde aramaları ilginç bir öykü..
Kim neye karşı? Cilve Bugün bir kısım laiklik yorumcusuna göre tarikatlar muhakkak kökü kazınması gereken 'teokratik devlet düzeni peşindeki' kurumlardır. Köktendincilere göre de bu kurumlar İslam'a aykırıdır; çünkü şeriat devleti için savaşmazlar. Suudi Arabistan'ın yarı-resmi mezhebi olan Vehhabi inanışta olanlar da, pek çok keskin laik yorumcumuz kadar sıkı birer tarikat düşmanıdırlar.
Tekkede dört tür eğitim Saygınlıklarını korudukları sürece tekkeler gerçek bir halk okulu niteliğinde kurumlar olarak dikkati çekerler. Tasavvuf araştırmacıları tekkelerde dört çeşit eğitim yapıldığını belirtirler. 1) Tarikat şeyhlerinin sohbetlerinden oluşan sözlü eğitim.. Ayrıca halifeler ve tecrübeli dervişler de gençlere sohbetler yapar, yolun ilkelerini anlatırlar. Genel konularda da tavsiye ve telkinlerde bulunurlar. 2) Tarikat önderlerinin yazılı eserler vücuda getirmesi, bunların okunması, okutulması, çoğaltılması ile yapılan yazılı eğitim.. 3) Tekkede yapılan sema, devran gibi tarikat ayinleri ve toplu zikirlerden oluşan uygulamalı eğitim.. Peygamberimizin halka mükemmel ahlakı ile örnek oluşturmasında görüldüğü üzere tarikat büyüklerinin de tavırlarıyla dervişleri biçimlendirmesi hal ile eğim..
Önce kadın dervişler Terim Kurum olarak tarikatların merkez mekânlarına önceleri 'Hankâh' deniyordu. (Farsça Hanegâh'dan bu hale dönüşmüştür.) 'Dergâh' da aynı anlamda kullanılmakla beraber 'tekke' kelimesi bu yapılara tür ismi olarak yerleşmiştir. (Tekke kelimesi Arapça 'tekye'den dönüşmüştür. Dayanmak, dayanacak yer anlamındadır.) Başında bir şeyhin bulunduğu tarikat ocağına tekke, ona bağlı daha küçük ölçekli uzantılara ise zaviye denilmiştir. Ayrıca tarikatların ilk dönemlerinde tekkelere bağlı zaviyeler daha çok kadın dervişlerin toplanmaları; sohbet dinlemeleri ve zikir yapmaları içindi.
|
|
|
|
|