Eylül 1915'te İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener'in şifreli bir mesajı ile işgalci güçler Çanakkale'den çekilme kararı aldı. Aralık ayında da Mustafa Kemal Alman komutanla arası açılınca cepheyi terk etti.
Albaylığa terfi eden Mustafa Kemal'in 10 Ağustos 1915 günü Conk Bayırı'nda yaptığı baskın sonucunda Arıburun ve Seddülbahir cephelerindeki düşman güçlerinin tüm zafer hayallerinin sona ermesi ile 24 Eylül 1915 tarihinde İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener'in şifreli bir mesajı ile Çanakkale Cephesinden çekilme kararı alınır. Bunun ardından Alman Komutanla olan anlaşmazlığı üzerine Mustafa Kemal 10 Aralık 1915 tarihinde Çanakkale'den ayrılır. Düşman güçleri de 20 Aralık 1915 tarihinde Arıburun ve Anafartalar Cephesini, 9 Ocak 1916 tarihinde de Seddülbahir Cephesini terk ederler ve 213 bin 882 Türk, 47 bin Fransız, 205 bin İngiliz/Hintli/Avustralyalı, Yeni Zelandalı (Anzak) / Senegalli kayıpla noktalanan dünyanın en büyük savaşı olarak tarihe geçer.
ZAFERİN ARDINDAN Tarihe "Çanakkale geçilmez" deyimini yazdıran bu savaş Türk insanı üzerinde nasıl sonuçlar üretmiştir. Bir de buna bakalım: 1. Çanakkale Savaşı Türk Milletine bir "Mustafa Kemal" kazandırmıştır. 2. Çanakkale Savaşı yeni bir millet olabilmenin ulusal bilincini ortaya çıkarmıştır. 3. Millet olma bilincinin tıpkı 11.Kasım.1914 tarihinde ilan edilen "Cihad-ı Ekber" den öte bir değer taşıdığı gerçeğini gözler önüne sermiştir. Çünkü bu savaşta düşman güçleri arasında çok miktarda Asyalı ve Afrikalı Müslüman asker savaşmıştır. Hatta hatta karşılıklı ölen bu askerlerin bir çoğunun üzerlerinde Kuran-ı Kerim'e çok rastlanmıştır. (Bu Kuran-ı Kerim'ler, halen Çanakkale, Conk Şehitler Abidesi'nin altındaki müzede bulunuyor.) 4. Bu savaşın ve ürettiği sonuçların bilincinde olan özellikle İngiliz güçleri Ulusal Kurtuluş Savaşı içinde doğrudan rol almaktan kaçınmışlardır. Özet olarak Çanakkale savaşları; Türklüğün bir millet olma bilinci ile ön plana çıktığı, şeref ve namusunun kurtarıldığı, ulusal benliğine kavuştuğu, Türkün yalnız kendine güvenmesi gerektiği gerçeğine ermesi bakımından bugünkü güzel Türkiyemiz'in ortaya çıkması bakımından acı ve kanla yazılmış bir destan olarak tarihimizdeki şanlı yerini almıştır.
Anzak askeri Franklin Morst Türkler'e doğru sesleniyorduk. Onlar siperlerin üzerine oturup konuşuyorlardı. Bizimkilerden birisi karşı tarafa gidip onlardan bir sigara tabakası aldı. Onlara not göndereceğimiz zaman, teneke bir periskopa taşla vuruyorduk. Onlar da bize teleskop sallayıp cevap verirlerdi. Bir başka gün bir Alman subayı Türk siperlerine yaklaşıyordu. Türkler, bizimkilere siperlerine girmelerini işaret etti.Bizimkiler hemen siperlerine girdiler. Biraz sonra ise makineli tüfek ateşi başladı. Doğaldır ki, kimseye bir şey olmadı. Bu Türk'ün savaşırken dahi ne kadar adil olduğu hakkında bir fikir verebilir. (Gelibolu, 12 Eylül 1915)
Anzak askeri Thomas Ernest Hemen yanımda, benden 4/5 metre ötemde bizim çocuklardan 14 tanesinin taşlaşmış cesetlerini görüyordum. Çok kötü bir manzara. Daha dün neşe ve hayat dolu olan bu insanlar, bu çocuklar, şimdi ortalıkta yatıyor. Soğumuş vücutlar, cam gibi gözler. Yüzler hüzünlü ve toprağa bulaşmış. Kim bilir kimin yavrusu. Tanrıya şükürler olsun ki sevenleri onları bu halleri ile görmüyorlar. Ölüler ve donmuş kanları nedense bir yerlerden sızıyor. Tanrım bu ne biçim görüntü. Yanımda duran Binbaşı bana "İşteKazandık" diyor. Ulu Tanrım... Kazanmak; elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımda yatan cesetlerin yanında ne anlamı var kazanılan bu zaferin. (Gelibolu, 28 Nisan 1915)
İngiliz çıkartma gemisi kaptanı Edward Toms Benim teknemin sahile yanaştığıyerde, çok sağlam dikenli tellervardı. Askerler botlarda ya da sahi-le yüzerken vuruluyorlardı. Belimekadar suya girdim, bir kayaya çar-pıp tökezledim. Çıkıp sahile doğrukoşarak dikenli tellerin altına yat-tım. Dikenli tellerin önü artık hareketsiz kalmış bir sürü askerle dol-muştu. Yukarılardan aşağıya siperlerden, makineli tüfeklerden ateşyağarken, sağdaki siperlerden debizlere ateş ediliyordu. Çıkan seslermüthiş, görüntü ise korkunçtu. (Anzak Koyu, 25 Nisan 1915)
İngiliz asker Ernest Hotpoint Saat onbirde hareket ettik. Tek sıra halinde, açık bir arazideydik. Birden önümüze çıkan bataklığı geçmemiz emredildi. Türklerin müthiş ve öldürücü ateşiyle çok kayıp verdik. Görünürlerde hiçbir siper yoktu. Türkler makineli tüfekleri çok iyi bir şekilde gizlemişlerdi. Korkunçtu. Her hamleden sonra daha az sayıda asker doğrulabiliyordu. Biz ise körlemesine ilerlemeye çalışıyorduk. Ancak hiçbir şey değişmedi. Her yönden ateş ediliyor ve biz ise ne bir siper, ne de bir Türk görebiliyorduk. Eğer bir Türk görebilseydik, hiç değilse gidebileceğimiz yönü belirleyebilecektik. (Gelibolu, 26 Nisan 1915) Anzak askeri Harold Boughton Arkadaşım Onbaşı Dean'la birlikte iki boş peksimet tenekesini siperin duvarına dayamış oturuyorduk. Başımızın üstüne battaniye, onun da üzerine muşamba gerip, bütün gece, su dizlerimize kadar çıktığı halde birbirimize sarılarak öylece oturduk. Gidecek bir yer de olmadığından sabahı orada ettik. Hareket edebildiğimizde, üzerimizdeki battaniye ve muşambaları sanki oluklu tenekeymiş gibi kaldırıyorduk. Ayaklarımız suda donmuştu. Çevremizdeki arkadaşlar inleyip ağlıyorlardı. Ateş basamağındaki nöbetçilerden bazıları donmuştu ve dokunulduğunda yere devriliyorlardı. Benim de ellerim ve ayaklarım donmuştu. Bazıları o kadar kötüydü ki, ilk fırsatta kumsal inmeleri söylenmişti. Ancak orada tedavi edilebilirlerdi. Ama, ne yol vardı, ne de onları aşağıya indirecek bir araç. İnsanların emekleyerek gitmeğe çalıştıklarını gördüm. Koca koca adamlar bebekler gibi ağlıyorlardı. (Gelibolu, 2 Mayıs 1915)
İngiliz Tuğgeneral Sir C.E. Callwell O İnişli, çıkışlı savaş günündeki birbirlerinden kopuk çatışmaları bir bütün olarak anlatmak zor. Saldıranlar sahilden içeriye doğru ilerledikçe, arazi daha da zorlaşıyordu. Araziyi kullanma becerisi gösteren Türkler, gittikçe artan bir direniş gösteriyorlardı. (Ertuğrul Koyu, 28.Nisan.1915) Ben filikalarda kalıp adamların kıyıya çıkmalarına yardımcı olmağa çalıştım. Ama bu cinayetten başka bir şey değildi. Çok geçmeden birinci filika cesetlerle dolmuştu. Filikanın çevresindeki deniz kıpkırmızıydı. (Anzak Koyu, 25 Nisan 1915)
Anzak askeri Joseph Murray Gelibolu Yarımadasının sahillerine iyice yaklaştığımızda, bize küpeştede savaş düzeni halinde toplanmamızı emrettiler. Süngülerimiz güneşte parlıyordu. İki saat boyunca, merak içinde öyle bekledik. Kuşkusuz Türkler de bizim tam olarak ne zaman nereden vuracağımızı merak ediyorlardı. Gerçi, bir istilacı olarak zamanı ve yeri seçmek bizim işimizdi. Türkler ise, oldukları yerde kalıp, Vatanlarını savunmaya hazır beklemek zorundaydılar. (Ertuğrul Koyu, 25 Nisan 1915)