Clint Eastwood, genç sinemacılara söyle tavsiyelerde bulunuyor: 'Esas olan projeyi istediğiniz gibi yapmaktır ve bu proje izleyiciyle buluşursa ne mutlu bize. Buluşmadığındaysa elinizden bir şey gelmez; bu yüzden sizi fazla üzmesine izin vermeyin."
'Hiç pişmanlığım yok'
Bugün gösterime giren Gran Torino filminin hem yönetmeni hem de başrol oyuncusu olan Clint Eastwood, neredeyse hiç ara vermeden çalışmaya devam ediyor. Bu efsanevi isim, son filminin ayrıntılarını anlattı..
- Kameraların önüne son çıkışınızdan dört yıl geçtikten sonra 'Artık bir filmde oynamalıyım,' diyor muydunuz?
- Hayır. Benim yaşımda adamlar için fazla sayıda iyi rol yok. Milyon Dolarlık Bebek'ten sonra şimdilik yeter demiş ve tekrar rol yapmak istememiştim. Ama bu rol yaşıma uygundu.
Senaryoyu önce yapımcım Rob Lorenz okudu ve ilginç bulduğu için bir bakmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Zamanlama da benim için doğruydu. Changeling'in (Sahtekar) son aşamasındaydım; müziği yapıyordum. Ve beklemek istemedim.
- Neden Walt Kowalski'yi oynamak istediniz?
- Bir bakıma çılgın olması ve ağzına geldiği şekilde sövebilmesi, iyi tanıdığımı düşündüğüm eşsiz bir karakter olması hoşuma gitti.
Büyürken o tarzda pek çok insan tanıdım. Walt, eşi hikâyenin başında henüz vefat etmiş olan bir Kore gazisi. Oğulları büyümüşler ve yaşlı bir adamla takılmak istemiyorlar.
Torunları da, ondan kendilerine kalacak bir şey yoksa onunla takılmak istemiyor. Arkadaşlarının çoğu ölmüş. Walt 50 yıl boyunca Ford Motor Company'de çalışmış.
Gördüğü değişiklikler hoşuna gitmiyor. Modası geçmiş bir insan, herhangi biriyle nasıl bağ kuracağını bilmiyor. Ama sonunda daha önce adını bile duymadığı bir ülkenin vatandaşına hoşgörü göstermeyi öğreniyor.
- Böylesine ırkçı bir karakteri oynamaya nasıl yaklaştınız?
- Böyle bir adamı oynayacaksanız, sonuna kadar gitmelisiniz. 'Bay Kibar' olamazsınız. Öyle çekimserlik yok bu karakterde. Walt, kesinlikle ırkçı bir adam. Ama hikâye süresince, yan komşusu olan ve başlangıçta nefret ettiği Hmong ailesiyle zorlama ilişkileri vasıtasıyla hoşgörü konusunda bir şeyler öğreniyor. Değişim geçirip onlara yardım etmeye, Thao adındaki küçük çocuğu çeteden kurtarmaya ve ona ahlakı öğretmeye çalıştığında bazı dengeler değişiyor....
- Dört yıl aradan sonra tekrar rol yapmak sizin için nasıldı?
- İyiydi. 55 yıl boyunca yaptığım bir şey. Diğer şeyler gibiydi: Karakterinize bürünüyor ve sette onu oynuyorsunuz. Kameranın önüne geçmekten mutluydum. Böyle tuhaf bir karakteri canlandırmak eğlenceliydi.
- Gran Torino, Hmong cemaatini bu denli baskın şekilde gösteren ilk Amerikan filmi. Onlar hakkında ne biliyordunuz?
- Fazla değil. Okumam ve öğrenmem gerekti. Onlar Laoslular ve Vietnam Savaşı sırasında komünistlere karşı Amerikalılarla birlikte savaştıkları için savaş sonrasında komünistler tarafından öldürülmeye başladılar.
Bunun üzerine ABD hükümeti çok sayıda Laosluyu buraya getirdi. Filmin tam anlamıyla gerçekçi olabilmesi için, filmde sadece Hmong toplumundan insanların yer almasını istedim ki bu biraz zorlu bir işti.
- Çoğunlukla da profesyonel olmayan oyuncuları seçtiniz. Onlardan istediğiniz performansı elde edebilmek için onları nasıl yönlendirdiniz?
- Daha önce hiç oyunculuk yapmamış, 17-18 yaşlarında gençlere görev verdim, ama gerçekten iyilerdi ve filme belli bir gerçekçilik kattılar. Ortaya gerçekçi bir ortam çıktı. Thao'yu oynayan Bee Vang çok zeki ve bir şekilde kendisinin farkında değil. Bunun bize faydası oldu çünkü karakteri de o şekilde. Onlara büyük ölçüde özgürlük tanımaya çalıştım.
Kelimelere bire bir sadık kalmak zorunda olmadıklarını söyledim. Zaten Hmong dilinde konuştuklarında, ne konuştuklarını anlamıyordum.
Yayın tarihi: 1 Mayıs 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/05/01/cm/haber,B040DB7B85554133ADC9DE1B167EEAEC.html
Tüm hakları saklıdır.