Kıymetli okurlar, şimdiye kadar pek dikkat etmediğim bir husus olarak belirtmekte yarar görüyorum, Salih Memecan isimli çizerimiz 'Bizimcity' hadisesini boşuna yaratmamış. Ben bunu son seçimlerde anlamış bulunuyorum. Tamam, kabul, pek politik bir insan sayılmam, hatta bana düpedüz 'apolitik' de denebilir ama bu seçimlerin siyasi bir muhteva taşımaktan ziyade kriminal bir vaka haline geldiğini anlamak için bir partinin merkez disiplin kurulu üyesi olmak da gerekmiyor yani...
Evet efendim, muhtar adayları, kendi kendilerini seçilenler ve seçilemeyenler olarak tasnif edip, daha sonra karşılıklı silahlı çatışmaya giriyor yurt sathında! Kendisine destek vermeyen akrabalarını ateşli silahlarla tarayanlar mı ararsınız, gidip rakiplerini öldürenler mi, tekmili aynı filmde. Yani, memlekette siyasetle iştigal eden herkes aynen Bizimcity'deki gibi beline silah takmış, ortalıkta dolaşıyor! "E, sana ne oluyor?" diyeceksiniz ama işin beni fevkalade ilgilendiren bir tarafı olduğunu söylemek isterim.
Sorun şu ki, artık uzun bir süre, en azından Mahmut yakalanana kadar evime gidemeyeceğim kıymetli okurlar! Neden mi? İzah edeyim...
Bizim mahalle bakkalı Mahmut, seçimlerde muhtarlık azası mı, ne deniyorsa işte, ona aday olmuştu. Seçim öncesi benim için tam bir kabustu. Bakkalın önünden geçerken, Mahmut eğer birilerine ev göstermeye gitmemişse -ki buradan Mahmut'un aynı zamanda emlakçılık, iş takipçiliği ve nakde dönüştürülebilecek bilumum başka iş yaptığını anlayabilirsiniz-, mutlaka yolumu kesiyor ve elime bir sürü dörde bölünmüş A4 kağıtlarından muhtar ve aza oy pusulası tutuşturuyor, "Oyun kesin bize ha!" diye de sertçe ikaz ediyordu. İşte Türk demokrasisinin çözemediği sorun! Sırf Mahmut bizim sokakta bakkal dükkânı işletiyor diye elinde süpermarket poşetiyle evine gidemeyen bendeniz, takdir edersiniz ki, Mahmut'a hür irademi kullanacağımı, beni zorlamaması gerektiğini söyleyemiyordum. Neyse efendim, seçim günü geldi çattı. Yıkandım, paklandım, tıraş oldum, oyumu kullanmak üzere seçmen kağıdımda belirtilen liseye gittim. Ya rabbim! Mahmut koridorda, tıraş olmuş, kendisine göre- kıyafetini çekmiş, bana doğru sırıtarak geliyor! O dörde bölünmüş ve üzerinde muhtar ve aza aday isimlerinin olduğu A4'lerden tekrar elime sıkıştırıyor, sırıtmasına tehditkar bir ifade de katarak, "Bize veriyorsun değil mi?" diye soruyor. Ne diyebilirim? "Ayıp ettin Mahmut, sana vermeyeceğim de kime vereceğim?" diyorum ağır bir teslimiyet ifadesiyle.
Öyle ezilmişim ki, kuyrukta önüme geçenlere laf edemiyorum, neredeyse bir saat sıranın bana gelmesini bekliyorum, en sonunda mührü alıp oy kullanmaya giriyorum. Lafı uzatmayayım, birden bir ferahlık hissine kapıldım, mor zarfın içine Mahmut'un verdiği kağıtlar yerine, oy kullanma mahallinde bulduğum ve üzerinde başka isim yazan ilk kağıdı yerleştirdim.
Mahmut'a okkalı bir gol attığımı düşünüyorum artık...
"Eee?" diyeceksiniz.
'Eee'si şu: Mahmut'un da içinde bulunduğu ekip muhtarlığı kazanamadı ve ertesi sabah alt komşum Mükerrem Bey ayağından vuruldu! Hadise şöyle gelişmiş: Mükerrem Bey sabah kalkıp bakkala gitmiş, Mahmut'un seçilemediğini öğrendiğinde çok üzülmüş gibi yapıp, "Vah, vah, Mahmutçuğum, çok üzüldüm, halbuki biz ailecek komple sana verdiydik," falan diyecek olmuş, Mahmut delirip Mükerrem Bey'in ayağına doğru ateş açmış, sonra da kaçıp kayıplara karışmış. Sonradan öğreniyoruz ki, bizim sokağın oy kullandığı sandıktan Mahmut'un 'liste'sine numunelik bir oy bile çıkmamış! Mahmut henüz yakalanamadığı için mahallecek teyakkuz halindeyiz.
Evime gidemiyorum efendim, evime! Şimdilik annemin yanına yerleştim. Bundan sonra oy kullanma konusunu da ayrıca düşünmeye başladım. Böyle demokrasi olur mu? Lütfen bu Mahmut durdurulsun! Hadi, belediyeyi falan anladık, imar var, ihale var, rant var, muhtarlıkta ne var? Orada da mı ciddi bir gelir kapısı var? Hayır efendim, lütfen kimse bundan sonra benden ikametgah ilmuhaberi falan istemesin, muhtara gitmeye korkuyorum.
Son olarak şunu da belirtmek isterim ki, kendisini bir çeşit Babıali muhtarı olarak gören Sayın Hakkı Devrim'den de korkuyorum; üzerine şapka gelmesi gereken 'a'lara şapka koymamışsam peşinen özür diler, mübarek ellerinden öperim...
Yayın tarihi: 11 Nisan 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/11/ct/haber,4AA2A3E34E494E5487AACEEB5EA1A499.html
Tüm hakları saklıdır.