kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Nisan 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Acısıyla, tatlısıyla suyun altı

03.04.2009
Kenan Ergüç'ün, yaşadığı sualtı maceralarını heyecan dolu hikâyelerle anlattığı Derinlerdeki İzler kitabı, dalmanın pek yaygın olmadığı 60'lı yıllardan günümüze kadar uzanıyor..
1954 İstanbul-Ortaköy doğumlu olan Kenan Ergüç'ün çocukluğu Erenköy'de geçer. Caddebostan sahilinde maskeyle kıyılarda horozbina balıklarını gözlemleyerek başlayan dalış merakı, kürekli bir sandal sahibi olduktan sonra iyice artar. Yıllar ilerledikçe denizcilik bir yaşam tarzı haline gelir ve işin profesyonellerinden biri olur. 1978 yılı sonlarında dalış sektörünün ilk ithalatçı mağazasının kurucu ortaklarından olur. Aralıksız 12 yıl sualtı işleri yapar. Şu an Bodrum'da yaşıyor ve hâlâ sektördeki işine devam ediyor.

Yaklaşık 30 yıldır profesyonel dalgıçlık yapan Kenan Ergüç, bu süre boyunca sualtında yaşadığı maceraları, kimi zaman eğlenceli kimi zaman da korkutucu ve dramatik hikâyeleri bir kitapta topladı. Ergüç, avcılık ve keşfetme dürtüsüyle ilk başta hobi netaliğinde dalışa başlamış.
Şnorkelli ilk dalışını ise şöyle anlatıyor: "Bostancı Vapur İskelesi'nin hemen önünde bir uçak mermisi batığı olduğuna dair duyumlar almıştım. Kumun altındaki mermileri görmek için daldım. Meğerse onlar birtakım hurdalarmış. Üstüne bir de hastanelik oldum. Ayak bileğim suyun altındaki bir parçaya takılmış, su yüzüne çıkamadım.
Sonuçta topuğuma 18 dikiş atıldı." Bu yaşadıkları Kenan Ergüç'ü sualtından soğutmamış; aksine kendine güven kazanmış ve sualtında mücadele adabileceğini öğrenmiş." Kenan Ergüç, dalmaya başladığı ilk yıllardan bu yana tabii ki pek çok değişim olmuş.
Bu değişimleri şöyle anlatıyor: "Dalmaya başladığım yıllarda İstanbul'da sadece Aktif Balıkadamlar ve Türk Balıkadamlar kulüplerinde dalış eğitimi veriliyordu. Dalış takımları olan ise parmakla gösterilirdi... 70'li yıllarda dalış malzemelerine kolay sahip olunamadığından, rica minnet, bulup buluşturulup dalış yapardık. Mesela dalışın sonunda, vurgun yememek için kullandığımız 'çıkış bekleme seviyesi çizelgesi' U.S.Navy dekompresyon tablosu ile ilgili mucize bir buluşumuz vardı.
Tablo önce kitaptan alınır, bir kâğıda çizilip, naylon paso kabının içine konurdu.
Dekompresyon cetvelim var diyebilmek için yaptığımız son işlemse plastiği ısıtarak ağzını yapııştırmak oluyordu! Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkün ama daha büyük zorluklar yaşayan mucit ağabeylerimize ayıp olur. 1990 yılına gelene kadar dalgıçlar saygın, maceraperest kişiler olarak görülürdü. Nerede dalışa gitsek, insanlar işi gücü bırakıp yardım ederdi. Her yer dalışa açıktı, (askeri bölgeler hariç) nerede istersen kuşan, atla suya...
Dalışa böyle başlayıp, zaman ilerledikçe profesyonel işlere bulaşınca ilginç olaylar yaşadım.
Bunların bazılarını arkadaş muhabbetlerinde anlatınca gülüyor, bazen de ürküyorduk.
Kitapta bu hatıralardan örnekler bulacaksınız." Naviga Yayınları'ndan çıkan ve 19 bölümden oluşan kitap, suyun altını merak edenler için bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor...
Haberin fotoğrafları