YengeçOyunu Eskişehir’de yaşayan üç kız kardeşin yaşamına odaklanıyor.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR SİNEMA
02.04.2009
Ali Özgentürk, Yengeç Oyunu'nda günümüzün orta sınıf kadınlık hallerine dair bir şey söylemek istiyor. Ama tek boyutlu karakterler, müsamere düzeyindeki mizansenler filmin elini zayıflatıyor..
Ali Özgentürk bugün vizyona giren Yengeç Oyunu ile beş yıl aradan sonra yeni bir filmle seyirci karşısında. Kağıt üzerinde gayet parlak görünen bir fikirle, daha doğrusu fikirler silsilesiyle. Belli ki maksat, polisiye bir öykünün temposu ve geriliminden faydalanarak günümüzün orta sınıf kadınlık hallerine dair bir şey söylemek. Aksi takdirde geçmişte yani Osmanlı döneminde işlenen bir cinayeti günümüzde araştırmaya kalkan genç bir üniversite asistanı (Ayça İnci) ve öğrencilerinin ev ödevi kıvamında başlattıkları soruşturma filmin akışında dişe değer bir entrika oluşturmuyor. Gelgelelim filmin esas derdi olan yani öyküdeki muhtelif yaşlardan oluşan kadın karakterlerin günlük hal ve ahvaline, yaşam mücadelesine baktığımızda da bir derinlik yok. Asistan kızımız, çocuğu, kızkardeşleri, annesi, kayınvalidesi ve geçmişteki cinayetin kurbanı gibi filmdeki sayısız kadın figürü şaşırtıcı derecede öylesine tek boyutlu ki! Oysa güzelim Eskişehir dekoru alternatif bir kent mekânı olarak hoş mesela. Üstelik biz sinemada okumuş yazmış, düşünen ve önyargılı geleneksel bakışa başkaldıran kadın karakterlere pek rastlamıyoruz bu günlerde. Ama filme bakıp da kim bunlar, derseniz yanıtım yok. Ne yiyip içtiklerini ise akordiyon tınılarıyla döşenen (Akdeniz sıcaklığı!) yemek masalarında izleyebilirsiniz. Hocalarıyla konuşan öğrencilerden plandaki bir oyuncunun gülmemek için (yaşasın filmim çekiliyor) dudaklarını büzdüğü sahne gibi detaylarla oyalanabilirsiniz. Karanlıkta, uzaktaki bir ağacın arkasına saklanan adamın fotoğrafını gayet net çeken bir cep telefonunu takdir eder misiniz bilemedim ama adamcağızın fara yakalanan kedi misali şaşkın enstantanesine gülebilirsiniz. Müsamere misali mizansenlerin sekerek kurguda birbirine yapıştırıldığı bu görüntüler dizisindeki esas mesele kalın replikler olarak ortada. Yani belirli bir dramatik yapının, dolayısıyla bir sinema duygusunun yokluğu esas meselemiz. Yasal veya kriminal güçlere toslayan adalet arayışının her dönemde benzerlik taşıdığı, aile içi trajedilerin bir nevi toplumsal önyargılarla da beslendiği misali meseleler de senaryonun iddiası olarak kalıyor. Genel geçer bir TV dizisi anlayışı desek de çare yok. Nitekim her birine yer açmak adına kesik kesik bir akışla kadraja alınmış, yerine göre ağlayıp gülerek açıklayıcı repliklerini attırmış gibi görünen tüm bu karakterlerin bir sonraki hafta neler yaşayacağına dair fani bir oyalanma lüksümüz yok. Yazan, yöneten ve yapımcı imzası olarak Ali Özgentürk'ün ismini görmesek amatör işi bir karmaşa olduğunu söyler geçerdik. Özgentürk, 90'lı yıllardaki çalışmalarıyla bekleneni veremese de öncesindeki Hazal ve At gibi filmleri düşünülünce Yengeç Oyunu şok edici elbet. Özgentürk gibi sosyal açmazları, kadının toplumdaki yeri gibi meseleleri kendine mevzu ve dert edinen bir yönetmenin Osmanlı dönemindeki güzel ve hoppa ebenin cinayetine finalde getirdiği açıklamaya ise mana vermek mümkün değil.
Yayın tarihi: 3 Nisan 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/03//haber,B1B1696E43B448C1A15B4D314BD934C5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.