kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Mart 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
NAZLI ILICAK

Dünden bugüne Kürt meselesi

Lozan Antlaşması'nın "azınlıkların korunması" bölümünde yer alan 39. maddesi şöyleydi:
"Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel, gerek ticari ilişkilerinde, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği dili kullanmasına hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçe'den başka dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır."
39. maddenin sadece Müslüman olmayan azınlıklara (Rumlara, Musevilere, Ermenilere) uygulanabileceği hususunda iddialar mevcut. Ama doğru bir muhakeme, bizi, Lozan'a göre, Kürt kökenli vatandaşlarımızın da kendi dilleriyle konuşma ve yayın yapma hakkının bulunduğu sonucuna götürür. Zira azınlık unsuruna verilen hakkın, milletin asli unsuruna verilmemesi çelişkili bir tavır olurdu.
1921 Anayasası'nda da, vilâyetlere muhtariyet tanınıyordu. Sağlık, Maarif, İktisat, Ziraat, Bayındırlık vs gibi konularda, vilâyet şûraları yetkili kılınmıştı. 1924 Anayasası'nda bu hüküm yer almadı.
16 Ocak 1923'te, Atatürk'ün İzmit'te düzenlediği basın toplantısında, gazeteci Ahmet Emin Yalman'ın Kürt meselesiyle ilgili sorduğu soruya, Atatürk şu cevabı veriyordu:
"TBMM, hem Kürtlerin, hem Türklerin sahib-i selâhiyet vekillerinden mürekkeptir. Ve bu iki unsur, menfaatlerini ve mukadderatlarını birleştirmiştir. Türkiye halkı mevzubahis olurken, onları da beraber ifade lâzımdır. İfade olunmadıkları zaman, bunlar kendilerine ait mesele ihdas etmeleri daima varittir."
Aynı konuşmada Atatürk, 1921 Anayasası'na temasla şöyle söylüyordu: "Teşkilât-ı Esasiye Kanunu mucibince, zaten bir nevi muhtarlıklar teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise, onlar kendilerini muhtar olarak idare edecektir."
1921 Anayasası, yerel yönetime büyük önem veriyordu. Ama bilahare Türkiye'de şartlar değişti. Asimilasyon politikaları ve "ötekini" yok sayma eğilimi ağır bastı.
Son dönemlerde atılan müspet adımlar, terörün önünü keser ya da eylemleri iyice marjinalleştirirse, "Keşke bu yanlışlar yapılmasaydı; keşke bu yanlışları yapmasaydık" demek hakkımız olacak.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın