kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Teğet mevzular

Soğuk, kuru rakamlar zaman zaman yuvalarından çıkıp bildiriyor.
Yine öyle yaptılar:
Geçen yılın son üç aylık döneminin hesaplarına göre, 524 bin kişi daha işsiz kalmış.
Muhtemelen onların bazısını tanıyorsunuz.
Ya sizsiniz, ya bir yakınınız...
Bir arkadaşınız, komşunuz, işyerinde artık göremedikleriniz.
Biz, belki siz, bir işi olanlar, "krizin teğet geçmekte olduğu" üstüne yorumlar dinler ve yapabiliriz belki.
Ama gelin de onlara anlatın.
Krizin kimimize teğet geçebilmesi için bazılarının tam göğsüne, tam midesine, tam kalbine, tam beynine saplanmış olması gerektiğini anlatması gereken dala "Ekonomi" deniyordu.
Oysa yıllardır "Ekonomi"; üniversitesiyle, piyasasıyla, medyasıyla bunu anlatmamak, lafı dolandırmak için donandı.
Donandı ve zihinlere dolandı.

Bazılarına anlatamazsınız bile. Çünkü öldürdüler ve öldüler!
Aynı güne sığan iki vakada, ikisi de karısını ve ikişer çocuğunu ve nihayetinde kendilerini "bu hayat"tan namlunun ucuyla kanlar içinde alan iki "aile reisi"nin bir "ekonomik hikâyesi" yok muydu?
Kısaca; "Borçlarını ödeyemeyen..." denip geçildi.
Hayata karşı nasıl bir yenilgidir ki bu, sadece kendi canına karşı değil, "canından çok sevdiği çocukları"na karşı bile bu hayatın hiçbir umudu olmayacağı saplantısına gömülüp orada boğulur.
Hangi çek, hangi senet, hangi banka kredisi, hangi borç bir insanı sadece kendi bedenine, kendi canına karşı değil, evlatlarına karşı bu kadar çaresiz bir çılgınlığa, kötülüğün son perdesine savurur?
Anayasa'yı sadece "büyükler"in, "muktedirler"in yorumlarından mesele eden bir millet iseniz...
Topluma ve tek tek insanlara "onurlu bir hayat hakkı" vaat eden bu en üst taahhüt belgesinin her gün, insanların üstüne basa basa nasıl çiğnendiğini pek dert etmiyorsunuz işte.
Oysa; devlet, iktidarlar ve piyasa, çoğu "doğal, başka türlü olamaz" denen ve öyle sanılan ameliyelerle Anayasa'yı esasından çiğneyebiliyorlar.
Bu davanın bir savcısı yok.
Bu davanın Anayasa Mahkemesi üyeleri yok.
Bu davanın bir muhalefet partisi de yok.
Bu dava ne koyu cumhuriyetçiliklerin ne koyultulmuş demokratlıkların kapsama alanına girebiliyor.
Muhtemelen, eğer işiniz gücünüz varsa, siz de sıkılıyorsunuz böyle mevzulardan zaten.
Sıkıcıdır çünkü!
Başına gelen hele... çok sıkılır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın