Giriş Saati : 05.02.2009 12:07 Güncelleme : 05.02.2009 21:40
Türkiye'de okur yazar olmayanların yüzde 75,5'ini kadınlar oluşturuyor, hala 5 kadından biri okuma yazma bilmiyor.
Okullaşma oranı yüzde 100'e ulaşmayan kız çocukları, okullarını da erkeklere göre daha yüksek oranda terk ediyor. Eğitimli kadınların karar alma mekanizmalarında yeterince yer almadığı gözlenirken, kadınlar bazı durumlarda eşlerinin kendilerine şiddet uygulamasını da haklı buluyor. Genellikle sosyal güvenceden yoksun çalışan kadınlar, ev ve iş yaşamını uzlaştıramadıkları için çalışma yaşamlarını kısa sürede bitiriyor.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün (KSGM) hazırladığı ''Türkiye'de Kadının Durumu'' raporuna göre, Türk kadınının eğitim seviyesi son 10 yılda artış göstererek, yüzde 76,9 olan okuryazarlık oranı yüzde 80,4'e ulaştı. Ancak, Türkiye'de okuryazar olmayanların yüzde 75,5'ini kadınlar oluşturuyor. Hala 5 kadından biri, yani yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın, okuma yazma bilmiyor. Bunun yanında, kadınların yüzde 21,5'i okur yazar ama herhangi bir eğitim kurumundan mezun değil, yüzde 37,2'si ilkokul, yüzde 7,4'ü ortaokul ve dengi okul, yüzde 10,6'sı lise ve dengi okul ve sadece yüzde 3,9'u yüksek okul ve fakülte mezunu.
Türkiye'de 3-5 yaş grubunda okul öncesi eğitim programına katılan 2,5 milyon çocuğun yüzde 48'ini kızlar oluşturuyor. İlköğretim kademesinde 2007-2008 öğretim yılında okullulaşma oranı yüzde 97,4 iken bu oran erkek çocuklarda yüzde 98,5, kız çocuklarda yüzde 96,1 olarak gerçekleşti. İlköğretimin zorunlu olmasına rağmen, okul terki oranı yüzde 13,5. Okul terkleri kızlarda erkeklere göre daha yüksek görülürken bu özellikle beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaşıyor.
Orta öğretim kademesinde 1997'de yüzde 41,4 olan okullulaşma oranı, 2007-2008 öğretim yılında yüzde 58,6'ya ulaştı. Bu oran erkeklerde yüzde 61,2 ve kızlarda yüzde 55,8 olarak gerçekleşti. Güzel sanatlar liselerinde kızların, fen ve spor liselerinde erkeklerin katılımının yüksek olması, ''toplumsal cinsiyet ayrımı'' olarak değerlendiriliyor. İş gücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve teknik liselere devam eden öğrencilerin yüzde 41,1'ini kızlar oluşturuyor. Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda ise erkeklerin oranı yüzde 57, kızların ise yüzde 43.
Üniversite eğitimi alanların yüzde 43'ünü kadınlar oluşturuyor. Kadınlar daha çok diş hekimliği, eczacılık, edebiyat, dil, tarih ve coğrafya, fen, eğitim, güzel sanatlar, ilahiyat ve mimarlık fakültelerini tercih ediyor. Yaygın eğitim kapsamında, mesleki kursları bitirenlerin yüzde 54,2'sini, sosyo-kültürel kursları bitirenlerin yüzde 53'ünü ve okuma-yazma kurslarını bitirenlerin de yüzde 67,5'ini kadınlar oluşturuyor.
Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullar aracılığıyla yaygın eğitimden 2007-2008 öğretim yılında, 83 bin 481'i kadın olmak üzere toplam 103 bin 742 kişi yararlandı. Kursa devam edenler ve bitirenler arasında kadınların oranı, yaygın eğitimin özellikle yetişkin kadınlar için önemini ortaya koyuyor.
''KADINLAR KARAR ALMA MEKANİZMALARINDA YOK''
Eğitim düzeyine göre iş gücüne katılım oranı, yüksek öğretim mezunu kadınlarda yüzde 70, lise altı eğitimlilerde ise yüzde 22 olarak gerçekleşiyor. Türkiye'deki öğretim elemanlarının yüzde 39'unu, profesörlerin, doktor ve operatörlerin yüzde 29'unu, mimarların yüzde 37'sini, avukatların ise yüzde 33'ünü kadınlar oluşturuyor.
İlköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49, orta öğretimdeki kadın öğretmenlerin oranı yüzde 41 iken, okul müdürlerinin sadece yüzde 8,8'i, müdür yardımcılarının ise yüzde 11 kadın. Bu oran kırsal kesimde daha da düşük.
Karar alma mekanizmalarında kadın yönetici oranı Türkiye'de yüzde 6 iken, bu oran ABD'de yüzde 46, Rusya'da yüzde 39, Almanya'da yüzde 36, İngiltere'de yüzde 33, İtalya'da yüzde 29, Yunanistan'da yüzde 26. Parlamentoya katılım oranı ise Türkiye'de yüzde 9, İsveç'te yüzde 47, İspanya'da yüzde 36, Almanya'da yüzde 32, İngiltere'de yüzde 20, ABD'de yüzde 16, Yunanistan'da yüzde 14. ''GENÇ KADINLAR DAHA ÇOK AİLE İÇİ ŞİDDET GÖRÜYOR''
Aile mahremiyetinin bir unsuru olarak görülerek gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak ortaya çıkan aile içi şiddete, daha çok genç kadınlar maruz kalıyor. Şiddete uğrayan kadınların yüzde 15.2'si 12-16, yüzde 11.4'ü 17-20, yüzde 3.9'u 21-30, yüzde 5.2'si 31-40, yüzde 2.5'i 41-50, yüzde 1.3'ü ise 51-60 yaş arasında.
Aile içi şiddet, çekirdek ailelerde daha sıklıkla görülüyor. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinde daha çok ateşli silahlar ve kesici aletler kullanılırken, bu tür olaylar daha çok gece gerçekleşiyor. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni, toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışı. Bu anlayışa uymadığı iddia edilen kadınlar, şiddetle cezalandırılıyor. Yaralama ve öldürme gibi ağır şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla meşrulaştırılıyor.
Kadınların yüzde 39'u ''yemeği yakma'', ''kocasına karşılık verme'', ''parayı lüzumsuz yere harcama'', ''çocukların bakımını ihmal etme'' ve ''cinsel münasebette bulunmayı reddetme''yi erkeklerin kadınları dövmesi için haklı bir neden olarak görüyor. Şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre büyük farklılıklar gösteriyor. Eğitimi olmayan ya da ilkokul bitirmemiş kadınların yüzde 62'si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların ise yüzde 8,8'i fiziksel şiddet için belirtilen nedenlerden birini haklı buluyor.
EV VE İŞ YAŞAMINI UZLAŞTIRAMIYOR
Belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun görülmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, özellikle kayıt dışı sektörde ücretlerin düşük tutulması gibi ayrımcılık örnekleriyle karşılaşan kadınlar, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı oluyor.
Süreli ve geçici çalışma, sosyal güvencesizliği beraberinde getirirken, ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık olanağı ise primlerin yüksekliği, prim ödemede eşe bağımlı olma ve yeterli bilgi sahibi olmama nedeniyle sınırlı kalıyor.
Ev ve iş yaşamını uzlaştırma konusunda sorun yaşayan kadınlar, çalışma yaşamlarını kısa sürede bitiriyor ya da kariyerde yükselme doğrultusunda tüm potansiyelini ortaya koyamıyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi yükümlülüklerle de baş etmek durumunda kalan kadın, kreş, gündüz bakımevi gibi sosyal destek kurumlarının da yeterli sayıda olmaması nedeniyle sıkıntı yaşıyor.
5 GEBEDEN BİRİ DOĞUM ÖNCESİ BAKIM ALMIYOR
Yaşam kalitesiyle ilgili göstergelerden biri olan doğuşta beklenen yaşam süresi, Türk kadınları için artmakla birlikte, bu süre her iki cinsiyetin de eşit hizmet aldığı gelişmiş ülkelerden düşük. Kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye'de 74. Kadın sağlığı çalışmaları, ağırlıklı olarak kadının doğurganlık yönünü araştıran çalışmalardan oluşuyor.
Toplam doğurganlık hızı düşme, gebeliği önleyici yöntem kullanım oranı artma eğilimi gösteriyor. Kadınların erken yaşlarda çocuk doğurma eğiliminde oldukları dikkati çekerken, yaşa özel en yüksek doğurganlık hızının 20-24 ve 25-29 yaş gruplarında olduğu gözleniyor.
Evli kadınların yüzde 71'i gebeliği önleyici yöntem kullanırken, bunların yüzde 42,5'i modern, yüzde 28,5'i geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Doğum öncesi bakım alma oranı artmasına rağmen, hala 5 gebeden birinin doğum öncesi bakım almadığı görülüyor.
İŞ GÜCÜNE KATILMAMA NEDENİ ''EV KADINI'' OLMAK
Türkiye'de kadın istihdam oranı 2007 verilerine göre yüzde 22,2 olarak gerçekleşti. Bu oran AB'ye üye ilk 15 ülkede yüzde 59,7, AB üyesi 27 ülkede 58,3. İstihdama katılan kadınların yüzde 47,3'ü tarım, yüzde 14.2'si sanayi, yüzde 38,5'i ise hizmetler sektöründe çalışıyor. Kadınların yüzde 13'ü kendi hesabına ve işveren konumunda, yüzde 49'u ücret ya da yevmiye karşılığında, yüzde 38'i ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer alıyor.
Köyden kente göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye'de, köyde iş gücünde yer alan kadın, kentte yeterli eğitim ve mesleki beceriye sahip olmadığı için kent iş gücü piyasasına giremiyor. İş gücüne katılmayan 100 kadından 63'ü neden olarak ''ev kadını'' olmalarını gösteriyor. Gelir azlığı nedeniyle çalışmak zorunda olanlar ise sosyal güvencesiz düşük statülü-gelirli işlerde istihdam ediliyor.
Kadın iş gücünün en çok istihdam edildiği hizmetler sektöründeki iş alanlarından bazıları özellikle ''kadınlar için uygun alanlar'' olarak toplumsal kabul görüyor. Sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi, halen kadın iş gücünün sınırlı olduğu sektör özelliğini koruyor. Aynı sektördeki tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar tercih ediliyor.
İstihdamda yer alan kadınların yüzde 64'ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışırken, bunların da yüzde 59'unu ücretsiz aile işçisi kadınlar oluşturuyor. Ücretli veya maaşlı çalışan kadınların yüzde 22'si, yevmiyeli kadınların yüzde 94,5'i, işveren kadınların yüzde 29'u, kendi hesabına çalışan kadınların yüzde 92'si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı değil.