Bilinen fıkradır.
Odaya giren adam, birisi köpek olan dört kumarbazın poker oynadıklarını görüp şaşırmış.
- Bu köpek gerçekten poker oynayabiliyor mu, diye sormuş.
Oyunculardan biri cevap vermiş ona.
Oynayabiliyor ama kötü oynuyor. Çünkü eline iyi kâğıt geldiğinde kuyruğunu sallayıp belli ediyor. Aslında insanlar da duygularını bir şekilde belli etmezler mi?
Utanınca yüz kızarır, korkunca ter boşanır, sevinince de üzülünce de yüz ifadesi değişir.
Galiba en zor gizlenen duygular da, siyasi tutkular veya saplantılı karşıtlıklardır.
Bu son Davos olayı vesilesiyle bir kez daha
"Tayyip Erdoğan ne yaparsa yapsın beğenmiyorum" diye düşünenlerin, duygularını dolambaçlı yollardan açığa vurduklarını görmedik mi?
Doğrudan
"Davos'daki açık oturumda yaptığın yanlıştı " diyecek yerde,
"Eyvah, şimdi Tayyip Erdoğan İsrail'le Filistin ve Araplar arasında arabulucu olamayacak" içerikli endişeler seslendirilmeye başlanıldı.
Bazıları
"Gazze'de olanlara üzülmek, Batı'dan uzaklaşmak anlamına gelir" benzeri yorumlar yapmaya başladılar.
Erdoğan'ın Arap dünyasında itibarının artmasına karşı da,
"Sakın Nasır olmaya özenme" benzeri sözde koruyucu uyarılar bile seslendirildi.
1950'lerden bir anı Bunları izlerken yine rahmetli Turan Güneş'i hatırladım.
Kimbilir kaç kez yazdığım bir anekdotunu yinelemek gereğini hissettim.
Şöyle anlatmıştı 1950'li yıllardaki Demokrat Parti-CHP kamplaşmasının tabana yansımasını:
- Körfezin karşısında bizim Yuvacık köyü vardır. O köyde Demokrat Hasan diye ağzı laf yapan bir Demokrat Partili kahvede otururken
"İsmet Paşa asker kaçağıdır" diye konuşmalar yapıyordu. Ona gidip
"Yahu Hasan, koca İsmet Paşa asker kaçağı olur mu be" dedim...
"Valla Turan Bey, burası Rum çeteleri ve kiliselerle doluydu. Bizi bunlardan İsmet Paşa kurtardı savaşta. Ama bugünkü dünyada İsmet Paşa işimize gelmiyor. Cahil adamım ben, nasıl anlatayım CHP'nin eksiğini fazlasını? 'İstemiyorum' manasına ona 'asker kaçağı' diyorum" diye cevap verdi bana...
Bu böyle bir şey işte.
"Türkiye Amerika ve Avrupa'ya rest çekip, Rusya ve Çin ile ittifak yapmalıdır" diyenler, şimdi
"Tayyip Erdoğan bizi Amerika ve Avrupa'dan kopartacak " diye endişelerini seslendiriyorlar.
Önüne gelen herkesin adından onun Yahudi veya Sabetaycı olduğunu ileri süren ırkçılar, şimdi
"Tayyip Erdoğan anti-Semitizm rüzgârı estiriyor" yaygaralarını kopartıyorlar.
Ağzı ile kuş tutsa da... Geçen gün bir emekli diplomat da
"One minute dedikten sonra please de deseydi moderatör ona ek konuşma süresi verirdi" diye eleştirisini seslendirmiş.
Doğrudan
"Ağzı ile kuş tutsa bile Erdoğan'ın karşısında olacağız" demek yerine, böyle belli ediliyor derin duygular.
Bir çocuğun annesi ile babası arasında kalmasının ikilemini anlatmışlardı.
Anne ve baba çocuğu karşılarına alıp
"Hangimizi daha çok seviyorsun" diye soruyorlar.
Ne yapsın çocuk?
Babasına dönüp
"Kimi daha çok sevdiğimi söylersem bana kızmazsın değil mi" diye soruyor kimi daha çok sevdiğini açıklamadan önce.
Erdoğan Peres'in karşısında susup otursa ve oturumun sonunu sabırla bekleseydi, bu defa da kimbilir neler yazılıp söylenecekti.
Bu gerçeği Erdoğan da bildiği için, ona destek veren kalabalıklara güveniyor.
"Doğru yaptın, başarılısın" diyenlere de, herhalde
"Bunlar beni gaza mı getiriyorlar" diye kuşkuyla bakmıyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 4 Şubat 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/04//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.