Gerçek hayatı yorumlarken, bilinçaltımızda okuduğumuz veya izlediğimiz romanlar, tiyatro oyunları, filmler ve diğer sanatsal çalışmalar mutlaka bakış açımızı etkiler.
Örneğin cumartesi günü Kapalıçarşı'yı gezer ve esnafla konuşurken, Japon yönetmen Kurosawa'nın
"Rashomon" filmini düşündüm.
Ekonomik durgunluk Kapalıçarşı'yı yakın zamanlarda görülmemiş bir durgunluğa sahne kılmıştı. Cumartesi günü olmasına rağmen Kapalıçarşı tenhaydı. Yabancı turist grupları ise yok gibiydi.
Siftah yapamamış esnafla konuşurken,
"Bu Ergenekon ne zaman bitecek" veya
"Silah bulmak için bütün Ankara'yı kazmak mı gerekiyor" türü sorularla karşılaştım.
Esnafın
"Ergenekon" a bakış açısını ekonomik durgunluk şekillendirmişti.
Onlar devletin ve toplumun derinliklerindeki hukuk dışılıkların açığa çıkartılması çabalarından çok, Ergenekon'a ilişkin tutuklamaların ve benzer gelişmelerin, zaten istikrarsız olan ekonomiyi daha da fazla belirsizliğe ittiğini düşünüyorlardı.
Ergenekon'a dönük farklı bakış açılarından sadece bir tanesiydi Kapalıçarşı esnafının seslendirdiği endişeler.
Kaç tane Ergenekon var? Aynı şekilde AK Parti ile CHP'nin sözcülerinin Ergenekon üzerindeki tartışmalarını ve polemiklerini dinlediğiniz zaman, iki siyasi partinin bakış açılarındaki farkı yine görürsünüz.
Bunun gibi askerlerle siviller veya Cumhuriyet yazarları ile Taraf yazarları arasında da, Ergenekon'a bakış açıları çok farklı değil midir?
Bütün bu farklı bakış açılarına kulak verdiğinizde, sanki birden fazla Ergenekon Davası vardır.
İşte Kurosawa
"Rashomon"da da, aynı cinayete tanık olan farklı kişilerin, o cinayeti nasıl başka başka görüp anlattıklarını filmleştirmişti.
Yönetmen bu filmde gerçeğin göreceli bir kavram olduğunu ve bu gerçeğe tanık olan insanların değer yargılarına göre gerçeğin de şekil değiştirebileceğini vurguluyordu.
Bu durum başta da belirttiğimiz gibi tüm toplumsal yaşamda aynı yansımaları gösterir.
Aslında çoğulculuğun ve demokrasinin de bir yansımasıdır bu.
Farklı ekonomik ve sosyal sınıflar gibi, değişik meslekler de aynı olayları farklı açıdan görüp değerlendirirler.
Bu çok sesliliğin ve çok açılılığın toplumda güvensizliğe ve istikrarsızlığa yol açmamasının yolu
"Hukukun üstünlüğü" nden ve
"Yargının tarafsızlığından" geçer.
Eğer bir ülkede yargı ve devlet kurumları geçmişte topluma tarafsızlıkları ve adil davrandıkları konusunda güven vermişlerse, bütün farklı bakış açılarının sahipleri sonuçta susarlar ve yargı kararlarına saygı duyarlar.
Geçmişin deneyimleri Şu anda Türk toplumunun değişik kesimlerinde Ergenekon Davası'na karşı böylesine farklı bakış açılarının ve beklentilerin bulunması, belki de geçmişte yargının ve devlet kurumlarının yeterli güveni vermemelerinden kaynaklanmaktadır.
Her değişik iktidarda, her farklı askeri darbe döneminde
"Gerçek"ler egemen güce göre şekil değiştirdiği için, şimdi de Ergenekon bazı kesimlerde bir hukuksal olay gibi değil bir siyasal gelişme biçiminde ele alınıp tartışılmakta.
"Adalet bir örümcek ağı gibidir; büyük sinek olursan deler geçersin, küçük sinek olursan ağa takılırsın" benzeri özdeyişlerin anlattıkları, neticede toplumsa genlerimizdeki bilgiler arasında değil mi?
Veya çok kısa süre önce yargının yasamanın yerini almaya dönük eğilimlerin varlığına ilişkin tartışmaların içinde değil miydik?
Ya da yargının geçmişte mahkûm ettiği düşünce sahiplerinin ve sanatçıların itibarlarının ve hatta vatandaşlıklarının iadesi, güncel gelişmeler arasında değil mi?
Yayın tarihi: 12 Ocak 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/12//haber,2D86BAB81F2740368EE42D02CF01DBFD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.