Pazar notları
Sıradan insanlarda görülen ve "temizlik hastalığı" denen o lanet takıntıyla ırkçı faşizm arasında derin bir bağ var! Önce kendini "temiz" tutarak idare edebileceğini sanıyorsun. Sonra iş değişiyor, gelişiyor. Ortalığı "temizleme"den rahat edemez hale geliyorsun. Fakat sonu yok bu takıntının! Çünkü giderek bütün dünya kocaman bir "kir"e dönüşüyor!
Batı'nın 19. yüzyılda tutulduğu "temizlik hastalığı"nın doruk noktası 20. yüzyılda Hitler'in toplama kampları oldu. Yahudilerin, marjinallerin, Çingenelerin ve komünistlerin yok edildiği toplama kampları aslında birer " atık imha ve dönüştürme tesisleri "ydi... 21. Yüzyıla Batı yeni bir "kir" ve "kirli" tanımıyla girdi: Yoksul Müslüman halklar... Ama bu kez "düşman" o kadar kalabalık ve geniş bir alana yayılmış ki, "temizlik operasyonları"yla başa çıkmak imkânsız! Çöplükte çıkan yangının dumanı Batı'yı zehirleyecek...
Laf aramızda... "Temizlik hastası"nın asıl kavgası kendi özgür ruhu ve ölümlü bedeniyledir! Hasta bu gerçekle hesaplaşmaktan kaçıp dışarıdaki "pislik yuvaları"nı temizlemeye çalışır. Bunun çare olacağını sanır. Her eşya defalarca sudan, deterjandan geçirilir; ekmekler bile yıkanır, kirin her görüldüğü yerde başının ezilmesi için elde toz bezi oradan oraya koşturulur... Ne kadar çok temizlerse hastalanmanın, bozulmanın, çürümenin, ölümün o kadar kendisinden uzak kalacağını sanır. Bu masum yüzlü karanlık bireysel telaşla ırkçı ideolojilerin heyecanı ne kadar da birbirine benziyor, değil mi?
Scarlett Johansson... Yumuşak, gevşek dokulu bir yastık; dağınık yatak; önceden ısıtılmış çarşaf ve yorgan...
"Dil, düşündüğünü saklayabilsin diye insana bahşolunmuştur." 1761'de diri diri yakılarak öldürülen Portekizli rahip Malagrida'nın bu sözü Stendhal'in muhteşem Kızıl ve Kara 'sında bir dipnottur. Ne zaman okusam ürperirim.
Gülmüştü. Buruk bir gülüştü. Sonra "biliyor musun?" demişti; "bir kadını çirkin olduğuna kolayca inandırabilirsin. Fakat işler bir kez kötü gitmişse, onu güzel olduğuna inandırman öyle zordur ki!"
"İçimizdeki çocuk" diye bir deyim üretilmişti bir zamanlar ve çok tutulmuştu. Bu çocuğu sevmeye, korumaya özendirilmiştik. "Aman öldürmeyelim içimizdeki çocuğu, yetişkin olmanın kuralcı, baskıcı dünyasına kurban etmeyelim" denmişti hep. Aradan epey zaman geçti. İçimizdeki çocuğu öldürmeyelim falan derken şimdi o "çocuk" öldürecek bizi! Cinsellik, "doktorculuk" oyununa dönüştü; işyerleri ise "sınıf birincisi olmak için ailece yırtınan çocuklar"ın doluştuğu okullar haline geldi.
Yayın tarihi: 11 Ocak 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/11//haber,92556AACF09946C4AA262CEEFCF6E611.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.