kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Penisilin ve cerahat...

Her şey 7 Ağustos 1982'de başladı...
ASALA mensubu 3 terörist Esenboğa Havaalanı'nı kana bulayınca, güvenlik açığını gidermek için kollar sıvandı.
Terör örgütlerinin silahlı eylemlerini engellemek, etkisiz hale getirmek, uçak, araç bina gibi yerlerde rehin alınanları kurtarmak için anti-terör birimi oluşturuldu.
Gerektiğinde gözü kara olabilecek, özgüveni güçlüler arasından seçilen emniyet mensuplarının kadrosu, daha sonra Daire Başkanlığı'na dönüşecek "Özel Harekât" şube müdürlükleri veya grup amirliklerine aktarıldı.
Başlangıçta farklı terör tipine karşı yapılandırılan "Özel Harekât", PKK terörünün 1984 sonrası artmasıyla bu kez Güneydoğu'da da görevlendirildi.
Kimi zaman devlet büyüklerinin bölgeye gidişlerinde özel kıyafetleri ve silahları ile boy gösterdi.
Bazen de bazı elemanlarının halka, kendi amir ve arkadaşlarına karşı kuralsız, disiplinsiz davranışları ile anıldı.
İçlerindeki çok az sayıdaki kişinin bazı aşiret reisleri, işadamları, siyasilerle girdikleri laubali ilişkiler de sorgulanmadı...

Bizim tosunlar
Gerilla eğitimi ile yetiştirildikleri ve teröre karşı büyük başarı gösterdikleri için bazılarının disiplinsiz davranışları görmezden gelindi; "Bizim tosunlar" denilip geçildi.
Daire içinden gelen şikâyetlerin dahi göz ardı edilmesine neden oldu.
Susurluk kazası, bu kişilerin eylemlerinin tolore boyutunu çoktan aşıp, uyuşturucudan insan kaçakçılığına; haraçtan kanunsuz can almaya kadar birçok faaliyete dönüştüğünü gözler önüne sermeye yetti.
Olayın, devletin silahlarının gasp edilmesine vardırıldığı da kaza ile anlaşıldı.
İki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki kişilerin hataları, başarı örnekleri sergilemiş Özel Harekât Daire Başkanlığı'nın imajını zedeledi.

Susurluk ve sonrası
Susurluk kazası sonrası kısa süreli hapisle kurtulan eski Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in evinde bulunan bir krokiden yola çıkarak Ankara Gölbaşı'nda ele geçirilen silahları da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Peki devlet bu kişilerden hoşnut muydu? Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'na yansıyan şu ifadeleri, 12 yıldır devletin nasıl düşündüğünü ve neleri bildiğini göstermeye yeterli:
"Afganistan ve İran üzerinden yurda giren ve Adapazarı-Bolu-İstanbul üçgeninde işlendikten sonra mamul olarak Avrupa'ya gönderilen uyuşturucunun trafiğinde geçiş noktası olan Kocaeli'nde çetelerin ortaya çıkışı..."
Savaş, bununla kalmıyor, tutuklu olarak yargılanan Veli Küçük ve İbrahim Şahin ile bazı emniyet müdürlerinin adını sayarak "şeytan üçgeninde" işlerin nasıl döndüğünü anlatıyor.

Devlet hiç sevmedi
Özetle devlet, bünyesinde oluşan bu cerahatten hiç hoşnut kalmadı.
Kontrolü dışında kanunsuz iş yapmaya kalkan bu kişilerin bünyesinden akıp gitmesini bekledi.
Ancak Şahin'in kısa sürede aftan yararlanıp çıkması gibi bazı nedenlerle, penisilin verilmesi yarım kalınca, cerahatin tamamen kuruması gerçekleşemedi.
Bugün yapılan yanlış, o gün devlet içindeki çetelere karşı penisilin olmak için çaba gösteren Sabih Kanadoğlu gibi kişilerin, bugün cerahatle aynı kefeye konulmak istenmesinde...
Veya parmakta yeniden oluşmaya başlayan iltihaptan zarar gören kolun kökünden kesilmesi için nümayiş yapılmasında...
Geçmişte koldan rahatsız olanların, "kesin, kesin" diye bağırıp, bünyenin çolak kalması için çabalaması da bundan...