Eylem Pelit'i sahnede hiç dinlediniz mi bilmiyorum. Ben defalarca dinledim. Özellikle Passiflora grubu ile birlikte çalarken onu dinlemekten büyük bir keyif alıyorum. Grubun çaldığı parçalar son derece zor, ama inanılmaz keyifli. Sağlam ritimler, sağlam teknik istiyor. Eylem Pelit bas gitarı ile grubun içinde binanın çelik iskeleti gibidir. Müthiş güven verir. Özel hayatında olduğu gibi sahnede duruşu da mütevazıdır. İşine duyduğu saygıyı hissedersiniz. Önde değil ama stratejik. Kendi deyimiyle, derinden ama çektiğiniz zaman binayı çökertecek kadar güçlü bir yaklaşım. Eylem Pelit müziğin vazgeçilmezlerindendir. Sadece caz değil, poptan rocka müziğin her katında kendisiyle karşılaşabilirsiniz. John Scofield, Claudio Roditi, Mark Harris, Karl Potter, Jack Tama, Russell Melon, Fatih Erkoç, Aşkın Arsunan, Elvan Aracı, Önder Focan, Aydın Esen, Kerem Görsev, Fahir Atakoğlu, Yıldız İbrahimova gibi sanatçılarla, konser ve jamsession'larda birlikte oldu. Akbank ve İstanbul Caz Festivallerine katıldı. 1997 yılında Dublin'de Eurovizyon Şarkı Yarışması'nda Şebnem Paker'in seslendirdiği Levent Çoker' in Dinle adlı bestesiyle Türkiye'ye üçüncülük kazandıran grupta yer aldı. Kayahan'dan Ajda Pekkan'a Türk pop müziğinin önde gelen isimleriyle stüdyo kayıt ve sahne çalışmaları yaptı. Grup Habbecik ve Passiflora'nın üyesi olan Eylem Pelit, aynı zamanda Türkiye'nin usta caz müzisyenlerinden oluşan İstanbul Superband'de bas gitar çalıyor. Halen Kültür Bakanlığı Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu'nda kadrolu sanatçı sıfatıyla görev yapan Eylem, bu aralar biraz sıkıntılı. Bu, kendi adına hazırladığı bir albümün doğum sancısı. "Yaptığım işte bizim toprakların da biraz kokusu olsun istiyorum," diyor. Bu doğrultuda yaptığı planları anlatıyor:
ESKİMEYECEK ALBÜM "Parçaları kendim yazıyorum. Demosunu çaldım, o kadar şekil değiştirecek ki... Fikir vermesi açısından söylemek gerekirse nefesli enstrümanları çok aktif kullanmak istiyorum. Akustik sesler var kafamda. Renklendirmek gerekirse pastel diyebiliriz. İçine girildiği zaman yoğun ağır müzik, ama mat göz almayan bir yapı. Yapılmadık şey kalmadı artık. Virtüöziteyle ilgili bir problem yok. Bizlerde öyle bir kaygı olmamalı zaten. Hakikaten kalıcı, üç-beş yıl sonra sound'u ve fikri eskimeyecek bir albüm yapmakta fayda var. Herbie Hancock uç bir örnek gibi gelebilir ama yerinde bir örnek. Adamların 20 yıl önce yaptığı albümü bugün hala dinleyip, feyz, fikir alıyoruz. O kadar derin işler yapılmış ve yapılıyor ki... Buna yaklaşırsak ne mutlu." Peki, planlar güzel ama henüz ortada üretim yok. Eylem, bunun her şeyin mükemmel olması isteğiyle ilgili olduğunu belirtiyor: "Çok kaygı taşıyor insan, acaba müzisyenler mi dinler sadece böyle bir şey yapsam, acaba halka ulaşmaz mı, ya da vokal de kullanmalı mıyım gibi çok parametresi var. İnsan galiba bu noktada üretemez hale geliyor. Aslında 'Ben yaptım oldu,' demek ve olayı hızlandırmakta yarar var. Çünkü herkese yaranmak mümkün değil. Kaldı ki Türkiye öyle kozmopolit ki... Sadece bu resme bakınca samimi bir albüm yapıldığında çok kişiye yaranılamayacağı matematik olarak ortaya çıkıyor."
ALTI TELLİ BAS GİTAR Eylem Pelit, ilkokuldan sonra İTÜ Devlet Konservatuarı'nın viyola bölümünde altı yıl okumuş. Jaco Pastorius'un etkisinde kalarak bas gitar çalmaya başlamış. Daha sonra altı telli bas gitar ve Anthony Jackson ile yolları kesişmiş: "Son birkaç yıldır Anthony Jackson'ın müziğe bakışını, bas gitarı nasıl icra ettiğini izliyorum. Ondan etkileniyorum. Daha minimalist ama olmazsa olmaz köşeleri var. Ritmik unsurları çok sağlam kullanıyor. Onun çalışında değişik hissiyatlar var. Bu da onun çaldığı herhangi bir projeyi yukarı taşıyor. Yani Anthony Jackson varsa, proje ne kadar iyi olursa olsun onun daha üstünde oluyor. Latin'i değişik hissediyor ve bilinenin dışında çalıyor. Latin'i fusion'laştırıyor. Aslında başarı burada, bir tarz icat etmiş; samba çalıyor ama samba gibi çalmıyor. Bunlar zor işler. Bunları halletmiş. Sesi ile zamanlamasıyla ilginç. Bu arada 36 inç bas gitar kullanıyor. Kontrbas gitar diye isimlendirmiş. Sapı çok büyük, hacmi geniş. Frekans aralığı normal bas gitardan daha geniş. Adına altı telli kontrbas gitar demiş. Dolayısıyla bas gitarın da özelliğinden kaynaklanan bir değişik çalış stili sergiliyor." Müzik, doğal olarak Eylem Pelit'in hayatının en önemli parçasını oluşturuyor. İyi bir Galatarasaray taraftarı olduğunu ve fırsat bulursa futbol oynamaktan keyif aldığını, müziğin başka hobiler edinmesine fırsat vermediğini anlatıyor: "Müzikte, yatana kadar mesai var. İnsanların uyuduğu zaman, bizim mesaimiz yeni başlıyor. Böyle olunca müziği sevmeden olmuyor. Düşünün elinizde bir enstrüman var. El, ayak tutana kadar ömür boyu sınırsız çalıyorsunuz. 'Biraz bırak, başka şeye bak,' derler. Olmuyor işte! O aşk ölmüyor... Ben 17-18 yıldır çalıyorum, aslında bu yolun yolcusuyum. Benim artık bundan sonra başka bir meslek, başka bir iş yapma şansım yok. Elimden başka bir şey de gelmez herhalde." Bütün sıkıntılarına rağmen Eylem Pelit sahnede olmanın ve alkışlanmanın keyfini sürüyor: "Düşünsenize, her şeyden önce sahnedesiniz, herkes size bakıyor. Bu kaçınılmaz bir şey, ne kadar asosyal ne kadar utangaç olursanız olun alkışlar bu yanınızı törpülüyor. Normal bir insan yaşantısı boyunca kaç kere alkışlanır? Müzisyen ya da sahnede olan insan, ömür boyu alkışlanıyor. Hak etme, hak etmeme konusu başka, ama düşünsenize sahnedesiniz ve sürekli alkışlanıyorsunuz. Sanırım bunun yerine başka bir meslek konulmaz." Evet, doğru söze ne denir ki... İyi haftalar diliyorum...
Yayın tarihi: 27 Aralık 2008, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/27/ct/haber,508183B13F3C4E03A3878E1B81D7FDDC.html Tüm hakları saklıdır.