Filmin önemli kozlarından biri Nicole Kidman.
Ne sihirdir ne keramet
ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR SİNEMA
26.12.2008
A Baz Luhrmann Avustralya'nın hikâyesini epik bir şekilde anlatmak istiyor ama Aborijinler konusunda net bir şey söyleyemiyor..
Avustralya filminin sayısız göz yaşartıcı ve klişe anlarından birisinde "Aslında sahip oldun tek şey kendi öykündür" diyor yakışıklı kovboyumuz Hugh Jackman. O ana kadar kendimizi tutsak da artık 'kimin hikayesi?' diye sormak istiyor insan. Sonuçta Avustralya tam da adını aldığı kıtanın kendisi gibi devasa bir film. Görüntü itibariyle görkemli, karmaşık, uzun, turistik ve oyuncaklı. Hollywood'da kendine özgü parlak işler çeviren, aşırılıkların yönetmeni Baz Luhrmann, sonunda kendi memleketine dair destansı bir film yapacağını açıklarken bunun 'kendi öyküsü' olacağını vurgulamıştı. Rüzgâr Gibi Geçti veya Arabistanlı Lawrence gibi epik filmlere olan hayranlığını da hevesle belirterek. İnsan bu klasikleşmiş aşk ve savaş filmlerinin alttan veya üstten yürüttüğü ırkçı söylemin liberal eğilimli bir yönetmene nasıl denk düşeceğini düşünüyor elbet. Ama muhtelif Hollywood klasiklerine dair referansların ve öykücüklerin bolluğu karşısında hazırlıksız yakalanabilirsiniz. Bu arada yönetmen sanki rüyasında Aborijin görmüş, sabah kalktığında unutmuş. Ama ehlileştirilemeyen yani özgür ruhlu, insanın gerçek özünü ve masumiyeti sembolize eden bu imajı zaten biliyor. Yani Avustralya'nın yerli halkı, gerçek sahibi Aborijinlerin ruhani ritüellerine özenerek, onlara ve kıtaya sihirli manalar yüklemek istemiş. Belli ki aklından hiç çıkmayan Oz Büyücüsü'ne özenerek western filmlerindeki gibi ikinci bir 'fırsatlar diyarı' olduğunu herkese hatırlatmak istiyor. Zaten filmin anlatıcısı olarak güya kendi hikâyesini anlatan, sevimli melez çocuk Nullah (Brandon Walters) tıpkı yönetmenin kendisi gibi Hollywood tarafından 'fethediliyor' hemen. Gerçi Oz Büyücüsü'nün ünlü şarkısı Gökkuşağının Üzerinde şarkısının büyüsünden sadece o değil herkes medet umuyor. Büyükbabasından gelen sihirli güçlerini neden kendini İngiliz mezaliminden kurtaracağına başkaları için yani iyi kalpli beyazları kötü kalpli beyazlardan koruduğu ise meçhul. Aslında Avustralya tüm bu filmlerin parodisi olacağına dair tantanalı bir girişle başlıyor. 1939 yılı, yani tam da 2. Dünya Savaşı'nın eşiğinde başlayan filmdeki Nicole Kidman, kocasının çapkınlık söylentileri üzerine Avustralya'ya gelen İngiliz bir leydi rolünde. Özgür ruhlu sığır çobanı Hugh Jackmann ile paldır küldür karşılaşmaları belli ki zıt kutupların (Jackmann'ın duş sahnesine dikkat!) çekimi üzerine olan klişeyi ti'ye alıyor. Zaten Kırmızı Değirmen'den tanıdığımız Luhrmann'dan beklenmeyecek bir yaklaşım değil. Lakin bu fars usulü giriş ilerleyen dakikalarda dağılıyor. Kimin hikâyesini anlatıyor derseniz, karışık. Öldürülen kocasının yerine çiftliğe, horgörülen melez yerli çocuğa ve yakışıklı kovboya sahip çıkarak İngiltere'ye dönmekten vazgeçen ve mücadeleci bir kadına dönüşen çıtkırıldım aristokrat Kidman'ın mı? Kırık kalbini açarak evcimen bir adam olma kapasitesini yeniden keşfeden serseri edalı Jackmann'ın mı? Film, sömürgeciliğe karşı filan da değil. Bilakis 'Yanlış olan beyaz ırkın işgali değil, iyilerin yanı sıra kötülerin de gelmiş olması,' diyor. İstenmeyen melez çocukları din ve medeniyet adına ailelerinden koparan İngiliz zulmü konusunda, bu yılın başında Aborijinler'den resmen özür dileyen Avustralya hükümetinin tanıtım adına katkıda bulunduğu film, böylece yapmacık bir iyi niyet gösterisi olarak kalıyor.
Orijinal Adı: Australia Yönetmeni: Baz Luhrmann Oyuncular: Hugh Jackman, Nicole Kidman, Ray Barrett, Bryan Brown Süresi: 165 dakika
Yayın tarihi: 26 Aralık 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/26//haber,727D7F4FE789490C909E66399A753459.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.