Falih Rıfkı, nedense aklımda
"Türkçe'nin büyük ustası" diye kalmış... Yıllar sonra yeniden okuyunca, dilinin ne kadar bozuk, cümle yapılarının yanlış, anlatımının ne kadar savruk ve
"naif" olduğunu gördüm. Bir zamanlar Refik Halit'le eşdeğer sayardım onu, Refik Halit'in eline su dökemez.
Belki de bilinçaltımda bir tür denge sağlıyordum, sağlamak istiyordum, hani biri İttihatçı, biri de İtilafçı, ikisi de Türk yazarı değil mi canım, ayırım yapmayalım falan endişesi...
Okumazsınız ama ben gene de söyleyeyim: Okuyun, göreceksiniz.
Çocuklar için yazdığı
"Babanız Atatürk" kitabını boşverin.
"Çankaya" yı okuyun. Ama, sansürlü yeni baskılarını değil,
"İzmir'i niçin yakmıştık?" sorusunu sorduğu, makaslanmamış eski baskılarını!
Falih Rıfkı'nın üç kitabı ardarda yeniden yayınlandı son zamanlarda: Ünlü
"Zeytindağı", daha az ünlü
"Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri", bir de
"yeni harflerle ilk kez basılan", 1918 tarihli, yalnızca adını bildiğimiz, hep merak ettiğimiz, hep okumak istediğimiz
"Ateş ve Güneş" ... (Pozitif Yayınları'ndan çıktı bu kitaplar.)
Zeytindağı'nı
"bin temel eser" dizisinden okumuştuk gençliğimizde, hediyesi o zamanın parasıyla beş lira, önünde de Milli Şef'in ünlü ve beyaz kapaklı Maarif Klasikleri'ne nazire olarak, bu kez İsmet İnönü ve Hasan Ali Yücel imzalı değil de Süleyman Demirel imzalı önsöz...
Mütareke Defteri'ni de Ekicigil Yayınları'ndan galiba, asıl fiyatı bir lira ama ben Beşiktaş çarşısındaki turşu suyu kokulu sahaftan yirmi beş kuruşa almışım...
Şimdi, neredeyse elli yıl sonra yeniden okudum, şaştım kaldım.
Son günlerde bir
"menkıbe" anlatma modası var ya, Atatürk çiçekleri söktürmüş de İsmet'i çağırmış göstermiş, falan filan...
İzin verirseniz (lafın gelişidir bu, vermeseniz de yazacağım), bendeniz de modası hiçbir zaman geçmeyen
"alıntı" yöntemine başvurayım, zikredeyim yani Falih Rıfkı'yı.
"Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri" ni açalım, yeni baskısından okuyalım, sayfa 85:
"1938'de ellinci doğum yıldönümü töreninde bulunmak üzere Berlin'e gittiğimizde, Tanrı'nın bu dünyayı yaratmak için yedi gün uğraşmış olmasına bile gülecek kadar kibirli Hitler, bütün heyetleri bir büyük salonda kabul etmişti. Kendisi ortada, yapayalnızdı. İkincisi Goering beş on adım, üçüncüsü Goebbels de bu sonuncudan beş on adım geride durmuşlardı. Hitler Romanya heyetine reislik eden Dışbakanı'nı, verdiği işi iyi yapmayan bir hususi kalem müdürü gibi paylıyordu.Sıra bizim heyete geldi. Mavi gözlerinin bakışları yumuşak ve tatlı: -
Atatürk bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendisini kurtaracak olan vasıtaları yaratacağını öğrenen liderdir. Onun birinci talebesi Mussolini'dir, ikinci talebesi benim, demişti." Şimdilerde bir de özür dileme modası var ya, Falih Rıfkı'nın ruhunu çağırın, hanginizden özür dilemesi gerekiyorsa dilesin!
Gerekmez diyenler oylarını CHP'ye verebilirler, bizce bir sakınca yoktur.
Yayın tarihi: 26 Aralık 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/26//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.