Çocuk, iyi bir reyting oltasıdır. Bunu yapımcılar da, sunucular da reklamverenler de iyi bilir. Bu nedenle çocuk, televizyonun istismarına son derece açık bir objedir. İki hafta önce Okan Bayülgen, programında Malatyalı Tuncay'ı ağırlamış ve uzun uzun türkü söyletmişti. Bu hafta da internet paylaşım sitelerinde tutturduğu yanık türkülerle ünlü olan bir başka çocuk, Beyaz'ın gece şovuna konuk oldu. Hatta Beyaz, içine yuvarlandığı bu reyting girdabını yine kendi kendine eleştirip, "Oğlum gel bakayım şöyle yanıma. hah tamam, aynı çerçeveye girelim. Biliyorsunuz çocuk çok reyting yapar televizyonda" diyerek, konunun altını iyice çizdi. Okan'ın da Beyaz'ın da iyi niyetinden şüphem yok. Onlar bu küçük türkücüleri "güzellik" olsun diye programlarında ağırlamışlardır. Ama bunun bir "geleneğe" dönüştürülmemesi, miniklerin "reyting oltası" olarak kullanılmaması lâzım. Zira çocuk yüreği çok hassastır. Hemen örseleniverir. Bir çocuğa olduğundan daha büyük bir anlam ve değer yüklemek, onu canlı yayında, milyonların önünde "performans göstermeye" zorlamak, ilk başta onun ruhunu okşayabilir. Ama köyüne geri dönüp, yine mütevazı yaşamıyla baş başa kaldığı günleri de hesaplamak lâzım. Bu hızlı iniş-çıkış, bırakın bir çocuğun, yetişkinlerin bile soluğunu keser, Zira yükseldikçe oksijen azalır, derine indikçe dip sarhoşluğuna tutulur. Önümüzde bir Küçük İbo örneği var. Hülya Avşar'ın kucağında hop hop hopladığı program hâlâ hafızalarımızda. Yıllar sonra yaşadığı çöküşü, travmayı atlatmak için iyi ki yanında İbrahim Tatlıses ağabeyi vardı. Yoksa, yitip, gitmişti... Demem o ki; sokaktan çocuk toplayıp, stüdyoda türkü söylettirmek göründüğü kadar masumane bir şey değildir...
Yayın tarihi: 17 Aralık 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/17/gny/haber,498999BFB767433AAFA1C787E6C24D3A.html
Tüm hakları saklıdır.