kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ÖMER TAŞPINAR

Empati ve özür

WASHINGTON

Ermeni soykırımı meselesi açıldığında genelde Türk dış politikası iki yola başvuruyor. Ya meseleyi tarihçilere bırakalım diyoruz ya da konuyu uluslararası hukuk çerçevesinde soykırımın teknik tanımı çerçevesinde tutmak istiyoruz . İki söylemde de amaç aynı: konuyu siyasi arenadan çıkarmak.
Oysa burada ciddi bir mantık hatası yapıyoruz. Siyasi, sosyolojik ve psikolojik boyutu bu kadar güçlü bir konuyu sadece tarihçiler ve soykırım uzmanları tartışsın, demek hiçbir zaman anlamlı olmadı . Biz istesek de istemesek de Ermeni meselesi artık siyasi bir konu. Bu meseleyi tarih komisyonları veya teknik olarak "soykırım nedir" tartışmaları ile bir sonuca bağlamamız mümkün değil.
Ankara meseleye artık sadece kendi açısından değil, biraz da çözüm istemeyen Ermenistan'daki milliyetçi cephe ve ABD'deki diaspora açısından bakmalıdır. Bu gruplar sürekli olarak Türkiye'nin yaptığı siyasi hatalardan beslenmekte. Mesela Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün "Tehcir ve mübadele olmasaydı bugünkü ulusdevleti kuramazdık" şeklindeki beyanı ABD diasporasında çok ses getirdi. Bu tip beyanlar veya Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi dünyaca tanınan yazarlarımıza karşı açılan davalar sonuç itibariyle soykırım cephesine ihtiyacı olduğundan çok daha da fazla inandırıcılık sağlıyor.

24 Nisan gelmeden
Eğer 24 Nisan'da Ankara, göreve yeni gelmiş olacak Obama yönetimi ile ciddi bir kriz yaşamak istemiyorsa tam tersi bir söylem üretmeli. Vakit kaybetmeden böyle zarar veren açıklamalar yerine meselenin siyasi ve psikolojik yönünü kavrayan akıllıca bir strateji ve kamu diplomasisi belirlemek zorundayız.
İşte bu kapsamda Türkiye'deki "özür diliyorum" tartışması son derece büyük anlam kazanıyor. Konu böylece nihayet tarih ve hukuk boyutundan çıkıyor. Nihayet asıl tartışmamız gereken meseleye yani "Bugün yapmamız gereken nedir" sorusuna geliyoruz.
Dikkat ederseniz bu önemli metin gayet dikkatli bir dil kullanıyor: "1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum." Ahmet İnsel, Ali Bayramoğlu, Cengiz Aktar ve Baskın Oran'ın öncülüğünde hazırlanan bu metin "soykırım" kelimesini kullanmıyor. Metnin amacı zaten Türkiye'de tartışılması zor bir konuda daha da ciddi bir kutuplaşma yaratmak değil.
Burada amaç belli ki Türkiye'nin bugüne kadar yapamadığı bir şeyi yapmak: empati göstermek, acıyı paylaşmak . Ben kendi adıma yıllardır bu konuda dil döküyorum. Bu amaca yönelik yazılar yazıyorum. 2005'te Erivan'da yaptığım bir konuşmada beni dinleyen Ermeni gençlerden zaten kendi adıma özür dilemişliğim var. O nedenle tabii ki memnuniyetle bu metne destek veriyor ve altına hiç çekinmeden imzamı koyuyorum.
Ama bence benim imzamdan çok daha önemli olan Türkiye'nin resmi bir şekilde empati göstermesi. Daha iki hafta önce bu köşede şöyle yazmıştım: "Akla gelen başka sembolik ama empati dolu bir açılım 24 Nisan 2009'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den Ermenistan'a ve Türkiye'deki Ermeni cemaatine yönelik çok kısa bir "Acınızı Paylaşıyoruz" mesajı. Tekrar yazıyorum. Çok mu zor böyle bir insanlık göstermek? Türkiye bu kadar az kendine güveniyor? Artık Türkiye bu konuda insanın içini daraltan ezberini bozmalı.