kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Kasım 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Büyük kibre küçük bir çüş!

"Buraya, başkente ve Meclis'e, devletten para istemeye geldiler. Vergi verenlerin parasını. Ama kendilerine çeki düzen vermek için hiçbir doğru dürüst planları yok.
Üstelik, hiç sıkılmadan, bu parayı istemeye kendi milyonlarca dolarlık özel jetleriyle dünyanın parasını harcayarak geldiler.
Onlar
onbinlerce doları bu özel ve lüks harcamalara gömerken, biz onlara nasıl kamu parasıyla destek olabiliriz.
Hele
buraya özel jetlerle geldiklerini duyunca onları gerisin geriye yolladık.
Bize
doğru dürüst bir krizden çıkma planı gösterene kadar biz de onlara paranın ucunu göstermeyeceğiz.
İnanılmaz bir şey. Adam hem büyük bir şirketin başı olarak buraya kamu parasıyla devlet yardımı istemeye gelmiş, hem de kendisinin milyonlarca dolarlık maaşıyla bir sorun yaşamadığını söylüyor. Bunlar durumun farkında değil; hele insanların nasıl öfkeli olduğunun hiç farkında değil!"

Hiç olmazsa
Bu sözleri geçen hafta sonuna doğru ABD Kongresi'nin iki kanadından da isimler söyledi.
Başta, Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi...
Sonra Senato Çoğunluk Lideri Demokrat Harry Reid...
Senato Bankacılık Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Christopher Dodd...
Karşılarına gelen "Üç otomotiv devi" Ford, Chrysler ve General Motors'un en tepe yöneticilerinin yüzlerine de, medyaya ve kamuoyuna da söylediler.
Hatta, otomotiv devlerine 25 milyar dolarlık paket için öncü olan Cumhuriyetçi Senatör Christopher Bond dahi, "Hiç olmazsa jetlerini filan satsınlar" dedi.

Bir isyan
Krizin özellikle dargelirlilerde, yoksullarda şiddetlendirdiği sefalet, korku, endişe, çaresizlik ve işsizlik; "kapitalizmi ve şirketleri kurtarmak" için seferber olmuş "düzen temsilcileri"nde "kamusal vicdan"ın da tozunu alıyor azıcık.
Sadece servetin temsilcisi olmadıklarını biraz hatırlıyorlar.
Kamu kaynağının kamu parası, bizdeki hamasi deyişle, "tüyü bitmemiş yetim"in de hakkı olduğunu hatırlıyorlar.
Kendi hayat tarzlarından, lüksünden, israfından, şaşaasından vazgeçmeyenlerin, zaten başkalarının sırtına yıkarak atlatmak istedikleri krizin bedelini biraz olsun şahsen de ödemeleri talebi geliyor.
Bunun adı "devrim" ya da "düzen değişikliği" değil.
"Sosyalizm" filan tabii ki değil; hakiki manasında "sosyal demokrasi" bile değil.
Ama, varolduğu kadarıyla, kimi ilkeleriyle bir cumhuriyet ve demokrasi işte!
Sadece "alttakiler"in üstüne yıkılmamaya dair bir içgüdü.
"Kamu kaynağı"na titizlenme.
"Servetin kudreti" nin yüzsüz suratına bir küçük isyan.
Meclis'in, seçimin belki son seçimle yeniden hatırlanan öteki manaları.
"Serbest piyasa, hür teşebbüs" filan derken, onların kamu kaynağı kullanımının, krizdeki sorumluluklarının, genel sorumsuzluklarının "kamu adına" fark edilmesi, denetlenmesi, sorgulamaya ve müdahaleye maruz kılınması.

Bir nisyan
Kapitalizmin en has siyasi temsilcilerinin bile, akıllarının ve vicdanlarının bir köşesindeki "kamu görevi ve ahlakı"yla, kimi kapitalistin ve kraldan çok kralcı uçuk maaş ve primli yöneticilerinin şımarıklığına, küstahlığına, kibrine, yamyamlığına, duyarsızlığına, terbiyesizliğine bir "çüş" diyebilmesi.
Bir "çüş" çeksen karşıki dağlar yıkılır, diye değil elbette...
Bir ihtimal; utanır, sıkılır diye.
Hani buradaki dağlara da kıssadan hisse düşsün diye.