Bize buradan düşen nedir?
Her şeye rağmen, bir umuttur. Her şeye rağmen Elbette birden bire
"devrim" olduğundan, olacağından değil.
Hakir görülen, ezilen, dışlanan, itelenen, ötelenen herkes kurtulacağından değil.
Dünya bir anda barışlara, huzurlara, dostluklara ereceğinden değil.
Küresel adaletsizlikler biteceğinden, ekonomik, siyasi, askeri, kültürel tahakkümler, işgaller, üsler, atomlar, emperyalizmler sona ereceğinden değil.
Altta kalanın canını çıkaran, eşitsizliği azdıran sistemler altüst olacağından değil.
Korkarlar ya,
"ayaklar" ille
"baş" olacağından değil.
Silah sanayisine, finans spekülasyonlarına, aşırı ve haksız tüketime abanmış, dünyanın iliğini emen ve o dünyayı çok zehirleyen bir düzenin kökten değişeceğinden değil.
Bir gün bir
"melez", "siyah bir öteki" iktidar olunca tüm kötülükler gideceğinden, tüm ötekiler iktidar bulacağından değil.
Bir gün bir şey Ama şu yüzden:
İnsanlar, bir gün artık bir şeyler değişsin ister.
İnsanlar, bir şeyleri değiştirmek için, tarihin akışına öyle ya da böyle müdahalede bulunabilir.
İnsanlar, fiilen ne olup olmayacağından ziyade, kendi hayallerini, rüyalarını kendilerinin ve bir ötekinin dertleriyle kavuşturup bir adım, bir adım daha atabilir.
Dendiği gibi "Tarihin sonu" yoktur; insanlar tarihi yeniden ve yeni bir tarih yapabilir.
Bıkabilir, sıkılabilir, üzülebilir, utanabilir, pişman olabilir, isyan edebilir, başkalarının ayırtına ve farkına varabilir, bir ötekine el verebilir ve dil olabilir, daha adil, daha vicdanlı, daha özgür ve hakça günler isteyebilirler. Esas
umut budur.
Beslenir işte Böyle umutları derlersiniz ki, çaresizlikler, yıkılmışlıklar içinde, kendi umutlarınızı da besleyebilesiniz.
Bir nevi devrim, esas değişim, insanın pes etmekten vazgeçmesidir.
Daha iyi, biraz daha iyi için önce kendini değiştirebilmesidir.
Dünyanın ve ülkenin geçmişte aynen böyle olmadığının ve gelecekte de aynen böyle olmayabileceğinin fark edilmesidir.
Alttakilerin, kastlar karşısında astların, rengi, dini, mezhebi, inancı, kökeni, dili, "sosyal statüsüzlüğü", imtiyazlı zümreler karşısında güçsüzlüğü yüzünden açık veya gizli aşağılananların önce birbirlerini fark edebilmesidir.
Bu farkındalıktan daha insanca, daha hakça, daha özgür bir hayat özlemi çıkarabilmesidir.
Dünyayı öylece kabullenmekten sıyrılması, sadece seyredip yorumlamakla kalmaması, değiştirmek istemesidir. Değişsin diye Resmi korkularımız, yıllardır aşamadığımız, başka türlü yaklaşamadığımız ve başkalarını da başka türlü düşünmeye çekemediğimiz
"Kıbrıs, Ermeni, Kürt meseleleri" yüzünden, bu ülkenin
"eski zenciler"i de,
"kadim en beyazlar"ı da, muhtemeldir ki, tüm devlet adamlıkları, tüm realistlikleriyle,
"Müttefikimiz" de başka bir sonuç arzu ettiler.
Oysa...
Bu ülkenin büyük çoğunluğu da, o esnadaki kimliğine göre, konumuna göre, inancına, mezhebine, inançsızlığına, etnik kökenine, işindeki statüsüne, eğitim ve gelir imkansızlıklarına göre; ya her gün, ama mutlaka bir gün yurtta ve cihanda
"zenci" muamelesi gördü.
Ve büyük çoğunluk da, buna asla bakmadan ve bıkmadan, dönüp bir ötekini
"aşağılama"ya koştu.
Renkleri, farklı düşünceleri, inançları, dilleri, kökenleri, insan hallerini yok saymayı, üstüne basmayı
"devlet ve millet, birlik ve beraberlik" bildik.
"Irkçı olmamakla" övündük ama binbir
"aşağılama"ya yaslanıp kendimizi yüceltebildik, kıymetli sayabildik. İşin kötüsü, buna itiraz eden kimileri bile karşı aşağılamalarla, başkasının kutsal gördüğüne saldırmaya koyuldu.
Aşağılardan ve dışarılardan, aşağılanma ve dışlanmadan geldiğini söyleyenler dahi, güç ve baş olunca,
"Sen, sen terk edin, siz gidin, susun, şunları susturun, sabır taştı" demeye başladı.
İşte bize düşen de buna inat bir şey:
Tarih bitmiyor ve insanlar bir gün, daha iyi günler görmek için ve bir şeyler değişsin diye, değiştirmek istiyor!
Yayın tarihi: 6 Kasım 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/06//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.