Turgut'un (altta) 'Mehmet Turgut'un Yüzleri' isimli sergisi Taksim Sanat Galerisi'nde açıldı.
Mehmet Turgut: Diş çeker gibi fotoğraf çekmiyorum
MELİS DANIŞMEND
31.10.2008
1977 doğumlu Mehmet Turgut, Pelin Batu, Deniz Akkaya ve Hayko Cepkin gibi isimleri alışık olmayan bir tarzda fotoğraşayarak gazete manşetlerine taşındı. Turgut, tipik bir fotoğrafçı olmadığı için başarılı bulunduğunu düşünüyor..
Mehmet Turgut'un ismi büyükbabasından geliyor. Fotoğrafçılığa 1920'lerde Antep'te başlayan, aynı zamanda PTT memuru olan büyükbaba, eşinin de bu mesleği seçmesine önayak olmuş, oğlunun da... Mehmet Turgut'un 1932 doğumlu babası halen Ankara'da fotoğrafçılık yapıyor. O ise, başkentte başladığı mesleğine İstanbul'da devam ediyor. Bu sayfada gördüğünüz fotoğraflar, isminin önce kulaktan kulağa duyulmasını, daha sonra gazeteler, dergiler ve televizyonlarda görülmesini sağladı. (En son Disko Kralı'na konuk oldu.) Biz onu tanımadan önce, Viyana, Yunanistan ve Amerika'da ödüller kazanmış, İtalya'da sergi açmış, Türkiye'nin neredeyse bütün fotoğraf derneklerinde ve güzel sanatlar fakültelerinde seminerler vermiş. "İstanbul'da yaşamadığım ve popülist işler yapmadığım için çok fazla tanınmıyordum," diyor.
Eşiği, Cem Adrian'ın kapak fotoğraflarını çektikten sonra atlamış. Bu çekimden sonra da müzisyenlerin dünyasına adımını atmış. Ogün Sanlısoy ile bir araya geldiklerinde sadece çekim yapmakla kalmayıp "abi-kardeş gibi" diye tanımladığı bir ilişki kurmuşlar. Hayko Cepkin'le yaptığı çalışmanın ardından Yüxexes dergisinin kurucusu Güven Erkin Erkal'la tanışmış. Ankara'dan İstanbul'a taşınması da bu döneme denk geliyor. (Sekiz ay önce.) Turgut, Ankara'daki hayatını bir nevi 'kapatıp' İstanbul'a gelmiş. "30 yıl boyunca hep birine hesap verdim. Çocuk doğuyor, anne-babaya hesap veriyor, okulda öğretmenine, askerde komutanına, evlenince karına (evlenip boşanmış), şimdi hiçbir şeyin önemi yok. Nerede yattın, ne giydin, ne yedin? Sadece fotoğraf düşünüyorum." Cezayir Sokağı'ndaki stüdyosu aynı zamanda evi. Gelenin gidenin bol olduğu dört katlı binada Yüxexes ve Kara Kalem ekibi de çalışıyor. Turgut'un çekim yaptığı dergiler arasında İstanbul Life, OK, Süper, Joy ve artık yayımlanmayan Hülya da var.
OKUMAYI HİÇ SEVMEDİM
Stüdyosunda bir yandan sodalı beyaz şarabını, bir yandan da sigarasını içerken, "Hayalim yok," diyor Turgut: "Ben rahat bir adamım. Hiçbir zaman hiçbir şeyin peşinden koşmadım. Olacaksa olur." Görünen o ki, oluyor. Masasının hemen arkasında duran tahtaya klip, fotoğraf çekimi, albüm kapağı tasarımı projeleri yazılmış. Bütün bu isimleri objektifin önüne geçiren ne? "Niye insanlar size 'Evet,' diyor?" diye sorunca, "Çünkü ben diş çeker gibi fotoğraf çekmiyorum. Klasik çekimler gibi 'Şu saatte başlayacak, şu saatte bitecek, herkes toplansın,' demem hiçbir zaman," diyor. Onda durum daha ziyade şöyle oluyormuş: "Abi çekiyor muyuz? Tamam şimdi çekmiyoruz. Hadi bir şeyler içelim."
Anlaşılan stüdyoya gelen en az birkaç saat orada kalıyor. Okan Bayülgen'de de durum farklı olmamış. "2009 trendlerini belirleyen bir kitap için bana geldi. Beş-altı saat buradaydı. Çok sevdik birbirimizi. O benim sadece dijital düşünmediğimi, ben de onun sadece analog düşünmediğini anladım. Sonra programının açılış jeneriğindeki fotoğrafları çektim. Benim için Okan, Nejat (İşler) filan normal insanlar; benim gibi," diyor. Kendini 'tipik bir fotoğrafçı' gibi görmüyor. "Nasıl oluyor o?" diye sorunca biraz da karikatürize ederek, "Ağzında piposu, 'Merhaba efendim, hoş geldiniz,' diyen bir tip değilim," diyor. Deniz Akkaya çekim için geldiğinde, "Fotoğrafçı nerede, daha gelmedi mi?" diye sormuş. Turgut, hemen önünde kanepede oturuyormuş. "Rock 'n' roll bir herifim, tarzım bu," diyor. (White Snake ve Skid Row sevdiği gruplardan.)
Mehmet Turgut, başka bir alternatifi olmadığı için fotoğrafçılığı seçmiş. "Okumayı hiç sevmedim, hiperaktiftim, liseyi zar zor bitirdim," derken askerliğini bitirmesinin de 19 ayı bulduğu ortaya çıkıyor. Nedeni, lise mezunu olmasının üstüne bir de çeşitli 'vukuatlar' sebebiyle askerliğinin uzaması. "Sıkılmadınız mı?" diye sorunca, "Benim manyakça bir huyum var, içinde bulunduğum ortamı kabulleniyorum. Hep orada yaşayacakmışım, oranın insanıymışım gibi hareket ediyorum," diyor. İstanbul'a da böyle alışmış ama yine de ara ara herkesin sürekli bir mücadele içinde olduğunu görüp bunu garipsiyor. O, rahat olmak peşinde. Hayali ve hedefi yok. "Bir şey bekler ya da hesaplarsam olmayacağına inananlardanım," diyor. Ama yine de objektifin önünde kimi görmek istediğini sorunca yanıt veriyor: "Cate Blanchett'i çeksem fena olmaz."
Yayın tarihi: 2 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/02/pz/haber,A12A10F9702545E1B0FFDA24ABBBB5FA.html
Tüm hakları saklıdır.