"TOPLUMUN temel kurumları tehdit altında kaldığı ve kendini yöneten insanlar doğru ve bağımsız bilgiye en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda gazetecilerin soru sormaktan, yönetimleri "zorlamaktan" vazgeçmesi istenir.
Keskin gözlemci rolünü terk etmeleri, kuşkucu olmayı bırakmaları beklenir.
Resmi yetkililer ve halk sorar: Önce Amerikalı mısın, yoksa gazeteci mi? Oysa, bu sorunun köklerini demokratik toplumda gazetecinin rolü hakkındaki temel bir yanlış anlamada aramak gerekir.
Gazeteci, böyle toplumlarda gelişmeleri izleyerek, halkı bunlardan haberdar ederek, iktidardaki kişi ve kurumları kuşkuyla sorgulayarak, kamusal tartışma için forumları teşvik ederek, aslında yurttaşlığının gereğini en üst düzeyde yerine getirmektedir. İşte halka bunu anlatmalıyız: Kararlı bir gözlemci olarak çalıştığı oranda, gazeteci, özellikle toplumsal stres ve hızlı, başdöndürücü değişim süreçlerinde yurttaşlık görevini en berrak şekilde ifade eder. Kamu yararı adına çalışan her gazeteci yurttaşlarının gereksinim ve umutlarıyla karşılıklı bağımlılık içindedir ve bunu, toplumun fertlerini sivil hayata angaje ederek kullanır.
Bu karşılıklı bağımlılığın bir ucu halkın süratli, doğru, bağımsız bilgiye ihtiyacı ise, öteki ucu da gazetecinin "ilgi duyan" bir kamuya olan ihtiyacıdır. Bir gazeteci, günün haberlerini kararlılıkla farklı yerlerden doğrulattığı; iktidar odaklarının eylemlerini sorguladığı; bazı kişisel veya kurumsal nedenlerle gizli kalması istenen bilgileri onu bilmesi gereken halka ifşa ettiği ölçüde vatanseverdir, demokrasiye hizmet eder. Kaldı ki, bu rol sadece gazetecilerin ayrıcalığı değildir. Avukat ve doktorlar da aynı bağımsızlıktan yararlanır.
Bir doktorun, mesela bir cezaevi ayaklanmasında, ağır yaralı olan bir çocuk katilini, hafif yaralı olan bir polisten önce tedavi etmesine kızabiliriz.
Bazen en hassas davalarda avukatların en ağır suçları işlemiş insanları savunmasına da tepki duyabiliriz. Bu yüzden, halkın gazetecilerin tarihin kanıtladığı bu özel rolünü iyi anlaması gerekir.
Gazetecilik olmadan, sürekli ve güvenilir bilgi akışı olmadan, kamuoyu denen şey ne yaratılabilir ne korunabilir ne de devam edebilir. Demokrasi ortadan kalkar. Yani, gazetecilik ve demokrasi ya birlikte yükselir veya birlikte batar.
İşte bu nedenle Federal Yargıç Murray Gurfein, 1970'lerdeki Pentagon Belgeleri davasında Vietnam Savaşı ile ilgili bilgileri sansürlemeye çalışan hükümete şu hatırlatmayı yaptı: "Ulusal güvenlik tek başına bir sur oluşturamaz. Güvenlik özgür kurumlara ilişkin değerlerde de gizlidir." Bu değerlerden biri, yargıca göre, özellikle savaş gibi durumlarda, halkın hükümetin ne yaptığını bilmesidir.
Gazeteciler işin gerektirdiği bağımsızlığa titizlenecekse, halkın bu rolün önemini anlaması ve kabul etmesi gerekir.
Bunu sağlamanın yolu da gazetecinin mesleki sorumluluğunu özgürlükle eşit ölçüde kullanmasıdır.
Doğru ve güvenilir bilgi kuyularının sürekli olarak dolu tutulmadığı bir dünya, spekülasyon, söylenti, dedikodu ve propaganda ile kirlenir. Bu karışım da sivil toplumu zehirler. Bu karışım, kerameti kendinden menkul bir elitin topluma kendi iradesini dayatmasının kapılarını açar.
Uygarlıklar bize pek çok güçlü fikir aşıladı. Bunlardan biri halkın kendisini yönetmesi fikridir. Halk da bu fikri ayakta tutmak için gazetecilik denen o bilgi kuramını üretti. Bu ikisi ya beraber yükselir ya da beraber çöker. Özgürlük ve demokrasi, serbest bilgi akışının özgürlük ve insan haysiyetini mümkün kıldığı inancından vazgeçmeyen bireyler sayesinde yaşayacaktır."
Bugünkü Tüm Yazıları
'Basın ve demokrasi birlikte yükselir veya batar'
Yayın tarihi: 27 Ekim 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/27//haber,6B98E407D9144B5EA37E98F51D3436B4.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.