Medya-siyaset ilişkilerinin yasak alanlarda dolaştığı, gazetecivicdan ilişkilerinin kısmen askıya alındığı 1990'lardan beri okur kuşkuda. Verilen haberleri, verilmeyen haberleri, veriliş biçimlerini sorgulamakta.
"Gazete dediğimiz şey nedir?" diye sorarsanız, alacağınız en anlamlı cevap herhalde şu olacaktır:
"Halkın vicdanıdır."
Öyleyse, gazeteci dediğimiz insan türü de "vicdanı halkla,toplumla özdeşleşmiş kişi" olmalıdır.
Kamusal vicdan yasa, ahlak ve etik üzerinde nefes alıp verir.
Bunlara meydan okuyanlar, gazetelerin
daimi radar alanında olmalıdır.
Eğer aklı bağımsız, ruhu özgür, vicdanı sağlam ise, gazeteci mesleki icraatının önemli bir bölümünü hırsızı uğursuzu, katili soyguncuyu, yalancıyı dolandırıcıyı, kötülükten medet umanları izlemeye, teşhir etmeye ayırır.
Ayırmazsa, gözünü kaçırıp başka tarafa bakarsa, çıkarların esiri olursa, gazeteci olmaktan çıkar. Kamu vicdanının mahkemesinde zanlı olarak yargılanır.
Veya ömrü billah
zanlı kalır.
Gazeteci yasalara uygun davranmak zorundadır.
Davranmazsa, uymayanlara karşı bir hükmü kalmaz.
Ergenekon davasında zanlı olanların, gazetelerini, kanalları, köşelerini kendileri ve dava hakkında bu nedenle (kötüye) kullanmamaları gerektiğini yazdım. Ama, kendilerini avukat veya yargıç olarak görmeye, göstermeye devam ediyorlar.
Üstelik pişkinlikle.
"Size de ne oluyor" dercesine.
Gazetecilik onurunun yediği ilk
sert sille değil bu
Türkiye'de. Geçelim.
Ve gelelim, baştaki konuya.
İktidar kural olarak yozlaştırıyorsa, gazete onun bir sonucu olan yolsuzlukların üstüne gidecek mi, gitmeyecek mi?
Gazeteciliğe sille üstüne sille gelmesine mani olacak önemli imtihan budur.
Şunu okurlar defalarca ya açıkça söyledi ya da ima etti:
"Biz sizi sadece verdiğiniz haberlerle değil, vermediğiniz veya geçiştirdiğiniz önemli haberlerle de yargılıyoruz. Gazetenizin vicdanına ve dürüstlüğüne saygımız, buna da çok bağlı."
İşadamı
Remzi Gür'ün mahkûm olmasına dair haberlerin
SABAH' ta yer almayışına gelen tepkilerden çıkan ders buydu.
Son gelen okur tepkileri de halen gelişmekte olan bir başka haberle, "Şaban Dişli olayı" ile ilgili. Malum,
AKP Genel Başkan Yardımcısı
Dişli, 11 Ağustos'ta, "Silivri'de bir arsanın imar durumunu değiştirmek için 1 milyon dolar talep etmek" ve bir "rüşvet belgesi" imzalamakla suçlanmıştı. Bu iddiaların sahibi
CHP Grup Başkan Vekili
Kemal Kılıçdaroğlu'ydu.
O gün bugündür gelişme basında ilgiyle izleniyor. Nereye gideceği henüz belirsiz.
Dramatik bir sonuç da gelebilir:
Haberler, AKP MYK'sında konunun bugün ele alınacağı yönünde.
Nereye ve nasıl giderse gitsin, haber bu haliyle önemli. Suçlamada geçen miktar çok yüksek, suçlanan kişi önemli bir mevkide.
Türkiye öteden beri yolsuzluklara yabancı bir ülke hiç değil.
Dr Güner Sermen, arayan 20 kadar okur gibi gazeteye kırgın, sert ve acımasız.
Dişli haberlerinin SABAH'ta "hak ettiği yeri bulmadığını", "göz ardı edildiğini", "geçiştirildiğini" söylüyor. "Görevinizi hiç iyi yapmıyorsunuz" demeye getiriyor. Bunun gazetenin saygın bağımsız çizgisini vahim derecede zedelediği görüşünü savunuyor.
Dediğim gibi, okur nezdinde "abartılankabartılan" haber kadar, "görülmeyen" haber kadar, bir haberin nasıl ve ne ölçüde verildiği önem taşıyor.
Bizler epeydir bu
sırat köprüsünün üzerindeyiz basın olarak. Medya patronlarının iktidarlarla 90'lı yıllarda ayyuka çıkan "deforme" ilişkileri, editör ve bazı yazarların "kamu vicdanı" yerine "patron talepleri"ne göre hizaya girmesi bizi bu noktaya getirdi.
Okurların talebi üzerine
Dişli ile ilgili haberlerin
SABAH'ta nasıl ve ne ölçüde verildiğine baktım.
1 2 Ağustos tarihli gazetede
Kılıçdaroğlu'nun suçlaması iç sayfalarda altta, iki sütunda yer bulmuş. Ertesi gün, "2'nci iddia" ve Dişli'nin savunması daha iyi işlenmiş olarak yine iç sayfada sunulmuş. 14'ünde herhangi bir haber yok. 15 Ağustos'ta iki paragraflık (pek anlaşılmayan) minicik bir haberde belediyenin açıklamasına yer verilmiş. 16'sında CHP lideri
Baykal'ın açıklamaları ve
Kılıçdaroğlu'nun "iz sürmeye devam ettiği" iki ayrı -ve büyük- haber olarak yine iç sayfalarda görülmekte. 17'sinde
Dişli'nin savunması yine iç sayfada 10 cm'lik kalın bir sütunda, 18'inde Kılıçdaroğlu'nun cevabı daha hacimli olarak (iç sayfalarda) basılmış. Ayın 19'unda, Baykal'ın sözlerine yer verilen küçük haber ardından ise gazetede Dişli haberleri yok.
Görüldüğü gibi,
SABAH, "Dişli olayı" ile ilgili haberleri aslında "görmezden gelmemiş". Ama fazla üzerine gitmeden, içini dışını pek araştırma gereği duymadan...
1 milyon dolarlık bir yolsuzluk suçlaması, hangi demokratik ülkede hangi iktidarda üzerine ısrarla gidilecek bir "haber" değildir? Bu sıralarda
SABAH'ın "duruşunu" daha bir titizlikle sorgular görünen okurların Dişli haberleriyle ilgili esas tepki nedenini iyi anlamakta yarar var.
Onlar, haberin neden
baş sayfaya hiç girmediğini sorgulamaktalar.
Garipsedikleri ve üzerinden sert anlamlar çıkardıkları nokta budur.
Okurun bu "mesajının" yazı işleri tarafından çok iyi algılanması gerekir.
Çünkü bu gazetede akıl, vicdan ve duyarlılık sahibi gazeteciler çalışıyor.
Yayın tarihi: 1 Eylül 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/01//haber,A75CCAD7BBF24E60B50372252AAAED49.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.