Dersimiz hayat bilgisi: Sonbahar gelince yapraklar sararırlar, göçmen kuşlar giderler, odun kömür alınır, kışlık giysiler elden geçirilir ve de kitap fuarları açılır.
Önce Frankfurt'ta, sonra İstanbul'da. Frankfurt Kitap Fuarı'nın amacı, çeşitli ülkelerin yayıncılarına
"mallarını" tanıtma ve başka yayıncılara satma, yani tercüme ettirip diğer ülkelerde yayınlanmasını sağlama olanağı sunmaktır.
İstanbul Kitap Fuarı'nda da yayıncılara mallarını indirimli satma fırsatı verilir.
Biri dış pazara, öteki iç pazara yöneliktir. Biri toptancı, öteki perakendecidir.
Birinde iş anlaşmaları imzalanır, daha doğrusu bunların ön görüşmeleri,
"peşrevi" yapılır, randevular alınır verilir, ötekinde eline ay başında toplu para geçmiş çoluk çocuğun, öğrencilerin ve sekreter kızların parasına göz dikilir... Aslında ortada indirim mindirim de yoktur; yayınevi, dağıtıcıyı ve kitapçı dükkânını devreden çıkarıp gene
"yayınevi çıkış fiyatına" vermektedir malını... Fakat yayıncı sürümden kazandığı, okuyucu da ucuz aldığı için her ikisi de sevinirler.
Elbette bu ticaret, birtakım
"etkinliklerle" de desteklenir, açık oturumlar, konferanslar, imza günleri falan filan. Bunlar asıl amaca yönelik yan uğraşlar ve çoğunlukla da gereksiz işlerdir.
Fakat
"kafeteryaya karı kız düşer" ki, bu da işin genç yazarlar ve zampara yayıncılar için güzel tarafıdır.
Kulağımıza geldiğine göre bu yıl Frankfurt'ta,
"onur konuğu" olmamıza rağmen
"standlarımız" epey sönükmüş... Hatta
"son derece sönük" bile yazıldı basında...
Ya da diğer ülkelerin yayınevlerinin cıvıl cıvıl, kıpır kıpır, rengârenk bölümleri yanında öyle kalmış.
Orhan Pamuk'a güvenip saldırıya geçmişiz ama
"ambalaj" dandik yani...
Birtakım paneller maneller düzenlenmiş düzenlenmesine de, konuşmalar Türkçe olduğundan, kendimiz söyleyip kendimiz dinlemişiz. Çeviri meviri yok, çünkü çevirmeye değer dişe dokunur laf yok.
İşin çok daha vahim yanı, fuara
"telif hakkı ajansları" çağırılmamışlar.
Dünya piyasasında
"kitap hareketleri" bu aracı kurumlar tarafından yürütülürler.
Nasıl bizde yazar aracıya komisyon vermemek için eserini kapı kapı dolaşıp kendisi pazarlamayı tercih ediyorsa, yayınevlerimiz de
"aracıya tefeciye paydos" gibi çok sosyaldemokrat bir sloganla, ajansları devreden çıkarıp mallarını kendileri satmak yoluna gitmişler anlaşılan! Yoksa, satış matış hikâye de, asıl amaç, bahaneyle beleşe
Almanya gezisi mi?
Çünkü eskiden öyleydi...
Frankfurt, yayın dünyasının kaşalotları için şirket kesesinden mükemmel bir
"yurtdışı sonbahar gezisi" fırsatıydı... Orada önemli bir satış matış olmayacağını herkes bilirdi, yayıncı da boşuna umutlanmazdı yazar da... Dostlar alışverişte görürdü, o kadar...
Bilançoyu bekliyoruz bakalım: Bu yıl Frankfurt'ta kaç Türk yazarının kaç eserinin kaç ülkenin kaç yayınevine satışı sağlanmıştır, kaç dile çevirilecek kaç kitap ülkemize ne kadar döviz getirecektir?
Öğrenelim de, ona göre karar verelim: Frankfurt'ta iş mi yapıldı mastürbasyon mu?
Yayın tarihi: 19 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/19//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.