kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
8 Ekim 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Hiç de masum değildir

Ortalama Türk gazetecisi edebiyattan anlamadığı için, Orhan Pamuk'a yaklaşımı da hep siyasi oldu: Faşistler nefret kustular, liberaller de "liberallik ayağından" dayanışma içine girip körükörüne desteklediler.
Fakat şu son roman, "Masumiyet Müzesi" onların da ayağını suya erdirmiş galiba...
"Bitiremediklerini" ilk kez itiraf ediyorlar, bunu biz söylediğimiz zaman çok bozulmuşlardı.
"Alışık oldukları olağan Türkçe bozukluklarından" sözediyorlar, biz söylediğimiz zaman üstünde durmamışlardı.
Orhan'ın "Batı'ya yazdığını", dünya pazarı içinde pek az yer tutan Türkiye'ye ve Türk okuruna fazla aldırmadığını nihayet idrak etmişler.
Onun temelde "oryantalist" bir yazar olduğunu, "ecnebi" koktuğunu, Türkiye'ye bakış açısının da ünlü "Fransız seyahat yazarlarından" pek farklı olmadığını sonunda anlamışlar. Keşke iş orada kalsaydı da, "turistik yazar" düzeyine düşmeseydi...
"Esas olarak ihracata yönelik üretim yapıyor, ihraç fazlasını da pazara veriyor" dediğimiz zaman burulmuşlardı. Bu açıdan Orhan Pamuk, tıpkı "Anadolu kaplanları" gibi, bir İstanbul kaplanıydı.
Orhan'ın bir "üslubu" olmadığını, bunun da bir yazar için en büyük günah sayılması gerektiğini belirttiğimiz zaman aldırmamışlardı.
Çünkü, son derece akıllı, zeki ve kültürlü bir adam olan Orhan Pamuk, Arthur Koestler'in "anadili İngilizce, Fransızca, Almanca hatta İspanyolca gibi büyük dillerden biri olmayan her yazar, daima ve sadece çevirmene çalışır" demiş olduğunu biliyordu...
Dolayısıyla, romanlarını bizim için değil, okul arkadaşı ve çevirmeni Maureen Freely için yazdı! Bizim beğenip beğenmememiz hiç önemli değildi, Random House'un ya da Faber'in "lektörü" beğenmezse, yanardı! Kitabı öncelikle biz değil, yayınevleriyle köprü kuracak "literary agent" satın alacaktı.
"Orhan'ın romanlarını yabancı dilde daha rahat okuyabiliyorum, tadına daha iyi varıyorum" dediğimiz zaman, "Orhancılar" bize dudak bükmüşlerdi...
Şimdi onlar da aynı dalga boyuna gelmişler.
Orhan Pamuk, büyük bir romancı mıdır? Sanmıyorum.

Kendine özgü bir "dünyası" yoktur, anlattığı "heteroklit" bir dünyadır. Azıcık eski Osmanlı, bir fırt Anadolu, üç tutam İstanbul. Bütün bunları birbirine bağlayan bir "ekseni" de yoktur. Sanki "moda" izler gibidir, önce Balzac tarzı bir aile tarihi, derken bir Joseph Losey filmi tadında "entellektüeller arası gerilimler", sonra postmodern fanteziler, daha sonra Kürt meselesi, derken gizemli Osmanlı egzotizmi, arada elbette "eski İstanbul nostaljisi", şimdi de aşk ve ihtiras... Bakalım bir savaş romanı ya da "western" ne zaman yazacak? Bilimkurguyu da deneyecek mi?
Orhan Pamuk, başarılı bir yazar mıdır? Kesinlikle evet. Ama hangi açıdan?
"Ne yapıp yapıp" Nobel almış olmasıdır bizim için önemli olan. Bir tabuyu yıkmış, bir eşiği atlamış, "Türk yazarı" diye bir canlı türü olduğunu dünyaya kabul ettirmiştir.
"Edebi dikkatleri", Joyce'un Dublin'i, Svevo'nun Trieste'si, Musil'in Viyana'sı, Kafka'nın Prag'ı gibi, İstanbul'a çekmiş midir? Onların çapında bir romancı olmasa da, evet, bunu başarmıştır.
Marifet Orhan'a kızmak ya da darılmak değil, şimdi bunun arkasını getirmektir...
Varsa ikinci bir babayiğit tabii.
Yoksa, son romanının reklamını yapmak için giriştiği maskaralıklar "Nobelli bir yazara" elbette yakışmamıştır, onu geçelim.
Fakat adam yirmi birinci yüzyılda yaşıyor, Kafka gibi sigorta şirketinde üç kuruşa çalışıp eserini de çayıra salacak değil!