Başbakan Erdoğan'ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ kadar sert çıkışıyla Aktütün saldırısı tartışmalarının gerilim dozu iyice yükseldi. Ve sorun "Silahlı Kuvvetler eleştirilebilir mi, terörle mücadele sorgulanabilir mi?" noktasına dayandı.
Bizim bu soruya yanıtımız açık: Silahlı Kuvvetler de, ordunun komuta kademesi de elbette eleştirilebilir. Çünkü demokrasilerde tüm kurumların eleştirilebilmesi, ayrıca tüm kurumların da eleştiriye açık, hoşgörülü ve soğukkanlı olması gerekir.
1.5 ay kadar önce Afganistan'da görev yapan Fransız birliklerinden bir grup Taliban tuzağına düşüp 10 kayıp verdiğinde medya ayağa kalktı. Fransız meslektaşlarımız Afganistan'a gönderilen birliklerin eğitim düzeyinden, donanımından tutun Fransız ordusunun kalitesine (Çünkü orada zorunlu askerlik yok; ordu profesyonellerden oluşuyor) kadar, silahlı kuvvetleri ilgilendiren tüm sorunları didik didik ettiler. Hatta Fransız askerlerine tuzak kurup öldüren Taliban milisleriyle gidip röportaj yapanlar bile oldu. Kimse de kalkıp "Orduyu yıpratmaya hakkınız yok" demedi. Bir kişi hariç: Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy. "Ölümlerin sorumluluğu silahlı kuvvetlerde değil, siyasi otorite olarak bizdedir" diyerek konuyu kapattı.
Bir önemli nokta daha: Org. Başbuğ da, tıpkı selefleri Org. Yaşar Büyükanıt ve Org. Hilmi Özkök gibi, eleştiriye açık olduklarını ve medyaya önem verdiklerini daha göreve geldiği günlerde açıkça ilan etti. Ama bir "Kriter"in altını çizerek. O kriteri 16 ve 17 Eylül tarihlerinde Genelkurmay Başkanlığı'nda düzenlediği "İletişim toplantıları"nda şöyle anlattı:
"
Silahlı Kuvvetler olarak biz eleştiriye her zaman açığız. Dürüst eleştiriye evet, ama Silahlı Kuvvetler'e yönelik, özellikle doğru olmayan, kasıtlı, önyargılı yaklaşımlara hayır! Eleştiri, elbette sağlam ve doğru bilgiye dayanmışsa, önyargılı değilse biz eleştiriye açığız. Sağlam bilgiye dayanmayan, önyargılı yaklaşımlara dayanan eleştirilere elbette karşıyız."
Dördüncü gücün sorumluluğu Zaten iyice büyüyen tartışmanın can alıcı noktası da bu. 4 Ekim'deki Aktütün saldırısıyla ilgili olarak ortaya atılan iddiaların ne kadarı veya hangileri sağlam ve doğru bilgiye dayanıyor? O iddiaları seslendirenlerin ne kadarı önyargılarının kurbanı oluyor ya da önyargısız, objektif hareket ediyor? Bu soruların yanıtını kamuoyunun vicdanına bırakalım. Ama bazı gerçekleri de hatırlatalım:
-
Silahlı Kuvvetler'i eleştirmek ve bu eleştirilerde toplumun desteğini alabilmek kolay değil: Karşınızda halkın en güvendiği kurum var. Buna karşılık eleştiriyi yapanların oluşturduğu veya temsil edildiği kurum olan medyanın ise güvenilirlik ve saygınlık sıralamasında yeri hiç de övünülecek gibi değil.
- Silahlı Kuvvetler ayrıca toplumsal yapının omurgasını oluşturduğu için, eleştiriler o yapının diğer organlarının sinir uçlarını, yani toplumun çeşitli kesim ve katmanlarını da harekete geçirebiliyor.
- Bir başka güçlük: Eleştirel yaklaşımların her zaman "Terörle mücadeleye zarar vermek" damgasını yemesi tehlikesi bulunuyor. "Ulusal dayanışmayı zedelemek", "Ordunun manevi şahsiyetine gölge düşürmek" gibi suçlamalar da cabası.
Ancak tüm bu risklere ve zorluklara rağmen Silahlı Kuvvetler'in eleştiriyi hak ettiğinde mutlaka eleştirilmesini savunuyoruz. Hatta eleştirilerin gerekiyorsa askerin terörle mücadeledeki stratejisini sorgulamaya kadar varabileceğine de inanıyoruz. Dördüncü güç olmanın getirdiği sorumluluklar bunu gerektiriyor. Yeter ki, bu eleştiriler kurumu hedef alan sistemli bir kampanyaya dönüşmesin.
Yeter ki, terörle mücadeleye yapıcı katkı, Silahlı Kuvvetler mensuplarının moraline destek sağlasın.
Yeter ki özgürlük ve güvenlik dengesini birinin lehine veya aleyhine bozmasın.
Yeter ki bir altın kural hiç ama hiç unutulmasın: Demokrasi sadece özgürlüklerin değil, aynı zamanda sorumlulukların da rejimidir.
Yayın tarihi: 18 Ekim 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/18//haber,EE6959D218534DE59231289CD67A2877.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.