kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Kaçırılan goller

Savaş kazanılmış, Almanya ezilmişti... Faşizm tehlikesi ortadan kalkmıştı.
İçeride de, yalnız muhalefet edenler değil, ileride muhalefet edebileceğine dair en küçük bir kuşku bulunanların hepsi öldürülmüştü!..
"Kollektivizasyon" tamamlanmış, üretim biçimi ve ilişkileri değiştirilmiş, aristokrasi ve burjuvazi tasfiye edilmişti...
Artık rejimin demir kasnakları azıcık gevşetilebilir, insanlara azıcık daha nefes alma olanağı sağlanabilir, rejim güleryüzlü olmasa bile azıcık sırıtabilirdi...
Ortadan kaldırılmış olan "özel hayat" azıcık geri gelebilirdi...
Yıl 1945, 1946 falan... Ülke, Sovyetler Birliği...
Herkes, başta Rus aydınları olmak üzere, Stalin'in artık azıcık da olsa "yumuşayacağını" sanıyor, bunu umuyor, bunu bekliyordu...
Stalin tam tersini yaptı.
Toplumu büsbütün sıkıladı.
Zaten derin bir umutsuzluk içinde bunalmış, şaşırmış kalmış olan Sovyet insanını iyice yalnızlığa, umarsızlığa itti. Erkekler alkolik, kadınlar orospu oldular. Yaşamanın ne tadı vardı ne tuzu... Çalışmanın da, üretmenin de hiçbir keyfi ve anlamı kalmamıştı.
Buna benzer müthiş bir hayal kırıklığı, aynı yıllarda başka bir ülkede de yaşandı. Türkiye'de.
Savaş bize bulaşmadan sona ermişti, yoksulduk ama hiçbir köşemiz yanmamış yıkılmamış, bir vatandaşımızın bile burnu kanamamıştı (Refah gemisiyle birlikte batanlar hariç)...
Devletin kasası altın doluydu, döviz doluydu. Paramız değerli ve önemli bir paraydı.
Devrimler tutmuş, cumhuriyet rejimi oturmuş, "gericilik" ezilmişti.
Ya da hiç olmazsa öyle görünüyor, öyle sanılıyordu...
Herkes, İsmet İnönü'nün artık nihayet bir "kalkınma hamlesi" başlatacağını, bir yatırım ve sanayileşme atılımına girişeceğini sanıyordu. Altyapı hazırlanmış, vakit gelmişti. Artık "önce eğitim" bahanesine gerek kalmamıştı.
İnönü, hiçbir şey yapmadı.
Çankaya'da beş yıl daha oturdu. Öylece oturdu.
Diktadan vazgeçti, "çok partili hayata" yeniden döndü, 1925'te rafa kaldırdığı sisteme 1945'te dış güçlerin baskısıyla yeniden izin verdi ama...
"Çok partili düzende seçim kazanmak" için hiçbir şey yapmadı, kılını bile kıpırdatmadı!
Futbolcunun takım arkadaşına "al da at" demesi gibi, Demokrat Parti'ye "gel de geç" dedi sanki. Kimbilir hangi cahil spor yazarının son yıllarda yeni uydurduğu bir deyimle, "asist yaptı".
Tıpkı bugün de, partisinin, seçim kazanmak için hiçbir şey yapmadığı gibi.
Öyleyse, kazanamayacaktır.
"Stepne" bile değildir, bir siyasi zavallılık anıtıdır çünkü. İki yolsuzluk yakalayıp iki puan alınca seviniyor...