Yaşınız ilerleyip, hayattaki başarınız arttıkça mutluluğu tanımlama şekliniz de değişti mi? Mutluluk sizin için, kilo vermek, egzotik seyahatler, yeni tecrübeler ve beklentilerinizin gerçekleşmesi mi? Yoksa mutluluğun tanımı artık sosyal ve ekonomik şartlarınıza bağlı değil mi? Tanınmış bir işadamı... Mutlu olmak için elinde her imkanı var.. Para, güç, çevre... Bir gün karşımda başını iki elinin arasına alıp, "Gerçekten mutsuzum" dedi... Çocuklar problemli, karısı işine olan düşkünlüğünden şikayetçi, kendini rahat hissedeceği ortamı bir türlü yakalayamıyor... Eğer çevrenizde fazla varlıklı insan tanımıyorsanız, abarttığını düşünebilirsiniz. Hatta, "Sen o kadar parayı bana ver, bak nasıl mutlu olunur göstereyim" bile diyebilirsiniz. Ama o kadar basit değil işte... Bu kadar kompleks bir konuya düz mantıkla bakamazsınız. Mutluluk, şartlarınız değiştikçe değişen bir şey değil. Gücünüz arttıkça, memnun etmeniz gerekenlerin sayısı da artıyor, dolayısıyla sorumluluklarınız ve yükümlülükleriniz de... Bu gücü korumak için harcadığınız enerjiyi düşünün bir de... Yani bir anlamda hayatınızın kontrolünü kaybediyorsunuz.
PARA YETER Mİ?
Para? Para mutluluğu arttırıyor ama etkisi uzun sürmüyor. 'Daha fazla param olsa daha mutlu olurdum' diye düşündüğümüzde öngörmediğimiz bir nokta var. İstediğimize sahip olduğumuz anda yeni şartlara ne kadar çabuk adapte olduğumuz ve o şartların ne çabuk sıradanlaştığı... Reha Muhtar geçenlerde bir yazısında, "Ben en mutlu olduğum dönemlerde hayatımın en büyük paralarını kazanmıyordum... Tersine, hayatımın en fazla kazandığım dönemlerinde mutluluğu tam yaşayamıyordum..." diyordu. Zevk ve sefahat? O da çözüm değil. Britney Spears örneğinde olduğu gibi, nörolojik olarak beynin zevk merkezlerine aşırı yük vermek, kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak dopamin ve seratonin transmitterlerini tüketiyor. Psikolojik olarak sıkıntı ve doyumsuzluk hissiniz artıyor. Yani kafayı yiyorsunuz. Zevk ve sefahat, hayatınızda tatlı olabilir ama ana yemek asla...
HERKESİN ALGISI FARKLI
Peki, mutluluk konusunda aklımız bu kadar karışıkken mutlu olabilmek için nasıl bir yön çizeceğiz? Belki de asıl problem mutluluk kavramının ta kendisi... Çünkü herkesin bu kavramı algılayışı farklı. Kimi 'zengin olsam', kimi de 'kilo verip, selülitsiz bacaklara sahip olsam mutlu olurdum' diye düşünüyor. Aslında bizi gerçekten neyin mutlu edeceğini bilmiyoruz. İşin kötüsü bunu bilmediğimizi de bilmiyoruz. Hayatta en istediğiniz şeyin bile önceden görülemeyen başka sonuçlar doğurabileceğini ve sahip olduktan sonraki hissimizin değişebileceğini düşünemiyoruz. Tabii ki rahat bir hayatı, ay sonunu getirememeye, sosyal çevremizde kabul edilmeyi, dışlanmaya tercih edeceğiz. Ama beklentilerimizin istediğimiz gibi gerçekleşmesi, mutluluğumuzun çok küçük bir parçasını oluşturuyor. Yağmurdan sonra güneşin açması gibi pasif hazlar da o küçük parçanın içinde. Ama hepsi bu değil. Mutluluğun kaynağı çok daha derin. Karakterimizin, değerlerimizin ve bakış açımızın, tecrübelerimizle olgunlaşmanın mutluluğumuzun oluşumundaki payı çok daha büyük...
SEVMEK ISTIRAPTIR
Woody Allen'ın mutluluk hakkında ilginç bir tezi var: "Sevmek ıstıraptır. Istırap çekmek istemiyorsan sevme... Ama kalbinde sevgi yoksa yine ıstırap çekersin. Bu durumda sevmek de, sevmemek de ıstıraptır. Mutlu olmak için sevmen gerekir. Sevmek ıstırapsa, o zaman mutlu olman için de ıstırap çekmen gerekir. Ama ıstırap çekmek bir insanı mutsuz yapar. Demek ki mutlu olmak için ıstırap çekmeyi seveceksin..."
Yayın tarihi: 20 Eylül 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/20/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.