Devletin yelken kulüplerinin ayakta durmasına yer kirası işiyle nasıl mani olduğunu geçen hafta yazmıştım. Aslında bu kadar da değil. Ecri misille kulüplerin eline geçen tüm paraları aldıkları yetmezmiş gibi şimdi de üzerlerine içki yasağı ile gidiyorlar. Bu konuyu daha önce dile getirmiştim. Uygulama bir yıl ileriye ertelendi, ama ortadan kalkmadı. Günler hızla geçiyor. Kimse de hâlâ kılını kıpırdatmadı. Tekrar kısaca yazıyorum. Bu sözlerim aslında içki yasakçılarına değil. Onlar adım adım programlarını uyguluyorlar, "Sporla içki bir arada olmaz," diyen algılama özürlülerine... Tüm dünyada yelken kulüpleri, sadece yarış için değil sosyal birliktelik için de gidilen yerlerdir. Bunlar sosyal lokal, sosyal buluşma yerleridir de... Elbette buralarda yemek de yenilir, içki de içilir. Ayrıca bu tarz kulüpleri, sosyal üye denilen üyeler ayakta tutarlar. Bunlar ise bu kulüplere sosyal imkânlarından, ortamlarından yararlanmak için gelirler. Yemeğini yer, varsa havuzuna, denizine girer. Onun bıraktığı aidat, giriş, teberru ile de bütçe denkleştirilir. Yoksa "Yelkeni seviyorum kardeşim. Al benden bu kadar," diyenlerin parasıyla
Türkiye'de tek bir yelken kulübü bile ayakta duramaz. Bir başka mesele;
Türkiye'de iyi sayıda optimist sporcusu vardır. Ama bu çocukları büyüdükten sonra lazerde, daha sonra da yat yarışlarında pek sık göremezsiniz. Çünkü devletin yelken politikası olmadığı için, dünyanın en büyük yeteneği bile olsa çocuklarımız önce liseye sonra da üniversiteye hazırlanabilmek için yelkeni bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Hatta öyle olaylar vardır ki, bazı büyük yetenekler, puanı Anadolu üniversitelerinden birini tuttuğu için denizden iyice kopar giderler. Herkes Çin Olimpiyatları'ndaki Amerikalı yüzücü Michael Phelps'in başarısını konuştu. İddia ediyorum, bu çocuk
Türkiye'de olsaydı madalya şöyle dursun,ÖSS, ÖSYM derken yüzmeyi bile unutabilirdi. Üstelik ülkemizde, iyi bir sporcunun spor akademilerine devamı için bile gerekli kolaylıklar sağlanmamıştır. Yani özetle durum şudur: Devletimiz, yelken sporcusu için kulüplere zırnık koklatmaz, katkıda, yardımda bulunmaz, üstüne üstlük elindekini avucundakini almaya bakar. Ayrıca sporcuya kol kanat germez, yatkın olduğu spora uygun bir eğitim alması için de hiçbir düzenleme yapmaz. Bekler ki gidip dünya şampiyonu filan olsun. O da bilmem kaç tane altın versin! Gelelim kulüplerin çatısını oluşturan Yelken Federasyonu'na... Eğer yanlış bilmiyorsam bu özerkleştirme olayından sonra Yelken Federasyonu'nun bütçesine katkıyı da Spor Toto, Loto her neyse oradan düşecek cüzi paya indirgemişlerdir. Geriye, bulursa sponsor ve kendine hayrı dokunamayan kulüpler kalmaktadır. Bu açıdan bakıldığında insan "Federasyon ne yapsın?" demekten kendini alamaz. Futbol gibi naklen yayını yok, sponsor olayım diye kapısında yatanı yok. Parayı nereden bulacak? Böyle bakıldığında özellikle de yaptıkları mükemmel organizasyonlarla, yurtdışı ilişkilerdeki başarılarıyla gerçekten de mucizeler yaratmaktadırlar. Yakından tanıdığım için rahat söyleyebilirim, bütün federasyon başkanları bugüne kadar yelken için ceplerinden dünyanın parasını harcamışlardır. Daha da harcarlar, öylesine gönülleri ganidir. Ama bu iş "Pamuk eller cebe," sistemiyle yürüyebilir mi? Federasyon Başkanı'nın veya yelken seven bir iki işadamının cebinden verdiği paralarla yurtdışına gönderilen çocuklarla kalıcı bir başarı yakalanabilir mi? Elbette olamaz. Bütün bunlara rağmen federasyonun yanlışları yok mudur? Bize göre vardır elbette. Onları da izninizle haftaya anlatalım... t
Yayın tarihi: 7 Eylül 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/07/pz/noyan.html
Tüm hakları saklıdır.