Zohan'a Bulaşma'nın kahramanı doğrusu pek becerikli. Filmdeki Filistinli köylünün kaybedecek tek şeyinin bir keçi olması çok ironik..
Hollywood filmlerinde çocukluğumuzun 'karşı yaka'sında Naziler, Sovyetler ve Vietnamlılar vardı en çok. (Gerçi Vietnamlılara doğru dürüst bir kötü adam bile vermediler bugüne dek.) Ortadoğuluların payına ise, genellikle komik havaalanı sahnelerine dekor oluşturmak üzere gruplar halinde gezen; muhtemel petrol zengini, poşulu Araplar ve lüleli Hasidikler düşüyordu. Amerika'nın dış politikası Ortadoğu'daki ateşi iyice harlamaya başladığından bu yana, İsrailliler ve Filistinliler her zamankinden çok görünür olmaya başladılar. Tarafsızlık, imkânsızlık sebebi ile devre dışı tabii ki. Fakat Hollywood, tıpkı Amerika gibi, öyle veya böyle değişim geçirip bir sonraki adıma ulaşmaya açık bir diyar.
Zohan'a Bulaşma da en çok bundan bahsediyor zaten. Sadece her daim, bir tür zihin açıklığının genel kabul görmesini bekliyorlar. En baba yönetmenlere ödül vermek için garanticilik gereği onların çoktan klasikleşmiş olacağı yaşlılık yıllarını beklemelerinden hesap edin. Tıpkı bu zamanda ırk ayrımına karşı
Guess Who's Coming to Dinner gibi 'ilkel liberal' filmler çekme yüzsüzlüğünü göstermek yerine siyah Amerikalılara Oscar ödülleri sunmaya başladıkları gibi, Filistin-İsrail çatışmasını da açık bir düşmanlık yerine "Evet de bu savaş nereye kadar?" sorusuyla gündeme getiriyorlar. Tabu kıran değil, fakat bazı tabuların yıkılmaya başladığının altını çizen bir yaklaşım. Spielberg'in çok ciddi
Münih'i ve Adam Sandler'ın epey komik
Zohan'a Bulaşma'sının ortak yanı, savaşın yorgunluğu ve çözümsüzlüğünden gelen bunalmaya dikkat çekmeleri. Başka ortak noktaları da var tabii.
Münih'te Filistinlilerin vahşeti gerçek belgegörüntülerle desteklenmiş çıplak ve ürkütücü bir gerçeklikten süzülürken, Mossad'ın cinai eylemleri görkemli bir film estetiğiyle cilalanmıştı.
Zohan'a Bulaşma'da ise İsrailli 'kontr-terörist' Zohan (Adam Sandler) şiddete başvurmasına gerek kalmayacak kadar becerikli bir süper kahraman, Filistinli 'terörist' Phantom (John Turturro) "Kahrolsun düşman, patlasın bomba" zihniyetine zor veda eden bir karakter. (Kaybedenin 'Kill Billcilik'teki ısrarı.) Diğer tarafta, Filistinli köylünün kaybede kaybede anca bir keçi kaybettiği, 'zaten başka neyi olduğu'nun tiye alınışı var.
CANINI SEVEN ABD'YE Zohan'a Bulaşma, bu tür 'kıyak'lar haricinde Ortadoğulu olmak üzerinden bir ortak kader çizmeye çalışıyor kahramanlarına.
New York'ta aynı sokağı paylaşan Filistinli ve İsrailli esnaf, birbirlerine en çok şüpheyle baktıkları anda, birdenbire elektronik cihaz sevdası üzerine 'Ortadoğulu' ortak bir muhabbette buluyorlar kendilerini. Veya aynı tartışmanın sonlarına doğru, Amerika'da Araplara çekinceyle bakılmasından yakınan bir Filistinli, yanındaki İsrailli'den şu yanıtı alıyor: "Bizden de bizi siz sandıkları için nefret ediyorlar." Durum, Avrupa'da Türk olduğu anlaşılınca dışlandığına yanan, hali vakti yerinde İstanbulluların 'sıradan Almancılarla aynı kefeye konulmaktan duyduğu rahatsızlığa az benzemiyor aslında. Nihayetinde, Batı tipi bireysel kalkınmaya, bireysel hayallere dayalı yaşam tarzından nasiplenecek kadar şanslı olanların diğer bahtı karalarla karıştırılmaktan kaptığı alerji söz konusu.
Zohan'a Bulaşma, son kertede birtakım halkların savaşların 'en domede'si toprak kavgasıyla uyutulduğuna, bu esnada, halihazırda (kişisel hayallerin peşinden koşmak adına) geçerli tek düzen olan kapitalizmin meyvelerinden faydalanmaya fırsat kalmadığına, ayrıca 'eninde sonunda herkesin Amerikan pop yıldızlarına hasta olduğu'na getiriyor lafı. Hikâyenin merkezinde bir yerlerde, küçük esnafın emperyal ticaret adamlarına karşı mücadelesi var. Ve filmin önerdiği çözüm, Türk mahalle dizilerindeki 'küçük esnaf romantizmi'nden ziyade, herkes için büyüme, daha çok büyüme ve markalaşma. Hem belki de alışveriş merkezlerine karşı olmak yerine bir araya gelip kendi alışveriş merkezini kurmaca. Fakat filme bakılırsa bu düşün gerçekleşmesi için tek bir yol var: Canını seven ABD'ye göç etsin. Sonrası tufan...