Türkiye'nin kısmi felçten kurtulup yeniden çevresiyle ilgilenmesi için biraz daha zamana ihtiyacı var. Ne yazık ki, içimize kapandığımız bu dönemde dünya dönmeye ve bizi de derinden etkileyecek gelişmelerin ırmağı bazen yatağında, bazen taşarak akmaya devam ediyor.
Örneğin, Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) Cenevre'de 9 günlük kıran kırana pazarlıktan sonra başarısızlıkla sonuçlanan toplantısı dünya medyasında bir haftadır manşetlerden inmemesine rağmen bizde kilitlenen gündem yüzünden hak ettiği önemin yüzde 10'u kadarından bile nasiplenemiyor.
"Gerçek gündeme dönüş ihtiyacı"nı karşılamanıza katkıda bulunmak için, şu köşeyi bugün ve yarın Cenevre toplantısı ve sonrasına ayırmaya karar verdik. Buyurun.
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra terörün kaynağının kurutulmasının dünyada yoksulluk ve eşitsizliğin azaltılmasından geçtiğine, onun da küreselleşme sürecinin hızlandırılması ve güçlendirilmesiyle mümkün olabileceğine inanan zengin ülkelerin (ABD, AB üyeleri, Japonya gibi) teşvikiyle DTÖ bir girişim başlattı. İlk toplantı Katar'ın başkenti Doha'da yapıldığı için girişime "Doha Turu" adı verildi. Amaç, küresel ticaretin ve rekabetin önündeki engellerin (Gümrük duvarları, sübvansiyonlar) kaldırılmasıydı. Bir de hedef belirlendi: "2004 sonuna kadar anlaşmaya varılacak."
Ne var ki, çok sayıda zirveye ve ara toplantıya rağmen "Gelişmiş Ülkeler" ile Çin, Hindistan ve Brezilya'nın başı çektikleri "Gelişme Yolundaki Ülkeler" arasındaki görüş ayrılıkları kapanacağına daha da derinleşti.
Sonunda bir "Son şans" toplantısı yapılmasına karar verildi. Yapıldı da. 2029 Temmuz'da, Cenevre'de. Ancak "Yeni dünya düzeninin ilk antlaşması"nı yapmaya iki adım kala müzakereler çöküverdi.
Şimdi
DTÖ Başkanı Pascal Lamy, "Bu, 20 engelli bir yarıştı. 18'ini geçtik, 19'uncuda takılıp düştük" diye yakınıyor. Ama o 19'uncu engeli aşmak kolay değildi: Son bir yılda yüz milyonlarca kişiyi açlığa mahkum eden "Beslenme krizi" ile stratejik önemi daha iyi anlaşılan "Tarım"dı söz konusu olan. Ve
uzlaşma formülü üç ayağa oturtulmuştu: İç desteklerin azaltılması, ihracat sübvansiyonlarının kaldırılması, ithalatta gümrük vergilerinin indirilmesi. Çin ve Hindistan'ın cüreti! Bir de "Gelişme Yolundaki Ülkeler"in tarımlarını yıkıcı rekabete karşı koruyabilmeleri için "Special Safeguard Mechanism" denilen bir araç öngörülüyordu: Bu grupta yer alan bir ülke, pazarında ithal ürünlerin payı olağanüstü düzeye vardığında veya fiyatlar olağandışı düştüğünde, üreticilerini korumak için gümrük vergilerini yüzde 15'e kadar artırabilecekti.
Kavga "Bu aracın hangi düzeyde kullanılabileceği" tartışmalarında çıktı. Hindistan -ve onun ardındaki Çin-yüzde
10'da direndi. Yani iç pazarda ithal ürünlerin payı yüzde 10'a ulaştığında veya tarım ürünlerinin fiyatı yüzde 10 düştüğünde, gümrükler artırılabilmeliydi.
Buna karşılık ABD'nin başı çektiği grup, yüzde 10 düzeyinin himayeci politikalar için kolay gerekçe oluşturabileceğini öne sürdü ve eşiği yüzde 40'ta tuttu. Taraflar geri adım atmayınca ipler koptu.
Şimdi yeni deneme için iyimserler en az bir yıl gerektiğinden söz ediyor, karamsarlar ise 3-4 yıldan.
Ancak başarısızlığın önemli sonuçları olacak. Her şeyden önce
Cenevre müzakerelerinde Çin ile Hindistan'ın ABD'ye açıkça meydan okuması, "Tek kutupluluğun sonu" olarak görülüyor. Çok kutuplu bir dünyanın daha güvenli, daha dengeli, daha adil olacağını umut edenler için iyi bir gelişme.
Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Cenevre başarısızlığından sonra duvarların daha da yükseltilmesi ve güçlendirilmesi olasılığı arttı. Yüksek duvarlar, himayeciliğe dönüş demek. Himayeciliğe dönüşün siyasal yansıması ise liberal demokrasinin kan kaybetmesi, otoriter akımların ise güçlenmesi demek. Tarih bize otoriter rejimlerin dönmesi veya sayılarının artmasının ise tek sonucu olduğunu söylüyor: Savaş! Ticari savaş. Hatta tükenmekte olan doğal kaynakları elde edebilmek için sıcak savaş. En azından asimetrik savaş.
"Doha Turu"nun çökmesinin Türkiye'ye olası etkilerini ise yarın irdeleyelim.
Yayın tarihi: 3 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/03//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.