kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Tuna'ya bir bebek gibi, konuşmayı yeniden öğrettim

Tuluhan Tekelioğlu
Geçtiğimiz şubat ayıydı. Gazetede, bir by-pass ameliyatı için yattığı hastanenin yoğun bakımında, hâlâ uyanamadığı yazıyordu. Şoke oldum. Oysa daha birkaç ay önce Taksim'de karşılaşmış, sohbet etmiştik. Beni her görüşünde hep ne kadar büyüdüğümü söylerdi. O gün de aynı şeyi söylemişti. 90'lı yıllarda Kuşadası'na caz müziğini sevdirmeye çabalayan Füsun Levet'nin 17 yaşındaki yeğeniydim onun gözünde. Üç Boğa Jazz Kulüp'teki hararetli konuşmalarını merakla izler, Bill Evans, Charlie Parker, Miles Davis portrelerinin altında Erol Pekcan'la 'Türkiye caz müziğini ne zaman benimseyecek'le ilgili dertleşmelerini dinler, onları anlamaya çalışırdım. Bütün enstrümanları çalabilen tek sanatçı unvanına sahip Tuna Ötenel'e bir gün "Ama mutlaka biri diğerlerinin önünde olmalı," demiştim. Hep yaptığı gibi, şöyle yandan bakıp, tatlı gülümsemesiyle bana, elinde tuttuğu saksofonunu göstermişti. Neşeli kahkahalarıyla, alımlı duruşuyla hepimizi kendine hayran bırakan tiyatro sanatçısı Berin Ötenel'le evliydi. Birbirlerini sıkmayan, kıskanmayan, birbirlerinin üzerinde tahakküm kurmayan hoş bir çiftti onlar. Ama evliliklerinin 35. senesinde, bir ay içinde hayatları değişti. Kendisine 'Hiç de zor değil' denen by-pass ameliyatından sonra ayağa kalkacağını düşünen Tuna Ötenel, gözlerini açtığında konuşamıyor, hareket edemiyor, yutkunamıyordu... Hastaneden taburcu edildiklerinde, doktorları yanlarında yoktu. Yalnızdılar... Ama başka hastanelerde yalnız bırakılmadılar. GATA ve Atatürk Rehabilitasyon Merkezi onlara kapılarını açtı. "Artık birbirimizin bağımlısıyız," diyen eşi Berin Ötenel'in çabalarıyla, beş ay sonra ayağa kalktı. Tuna Ötenel'in sağlığı müzikle, hatırladığı her parçayla her gün daha iyiye gidiyor. Hafızası notalar arasında gezinirken, içindeki umut hiç sönmüyor... Berin Ötenel gözyaşları içinde beni uğurlarken, gülümsedi: "Tuluhan'cığım, Tuna müziğiyle, elleriyle hayata tutundu. Bu işi ikimiz mutlaka halledeceğiz. Tuna, sol elini piyanonun üzerinde bir gün mutlaka oynatacak."

BERİN ÖTENEL
* Göğsünde bir ağrı vardı sadece. Takım elbise giymişti kontrole gittiğimizde. Beş buçuk ay sonra evimize bu şekilde döndük.

* 35 yıllık evliliğimizde Tuna hiç hastalanmadı. Hatta SSK Karnesi'nin bile bütün sayfaları boştu. Ameliyat günü çok moralliydi. Yenileneceğini düşünüyordu. Doktoru "Ameliyat çok iyi geçti," dedi!

* Yoğun bakımdayız... Bir türlü gözlerini açmıyor, uyanmıyor. Günler geçiyor, hiçbir doktor oğlumla bana bir şey söylemiyordu.

* Birkaç gün sonra zorlanarak gözlerini açtı. Bir baktım bebek gibi konuşuyor. Sol tarafı hareket etmiyor. O gün nasıl aklımı kaybetmedim, şaşıyorum.

* Taburcu olurken doktoru ve ekibi bizi terk etmişlerdi. Bilinçli bir hasta yakını olarak bunun nedenini araştırdığım anda bizden kaçtı. Uzun süre kendisiyle görüşmeye çalıştım ama başaramadım. Bilgi alamadım. Doktoru "Hayır pıhtı atmadı," diyor. Nörolog "Pıhtı atmadan hasta bu hale gelir mi?" diyor... Şimdi ne yapacağım ben?

* Tuna'nın karşısında hiç ağlamadım. Kötü düşünceleri hep kovdum. Oğlumuz Meriç ikimize de çok destek oldu.

* Tuna iyi olduğu zaman iyiyim, Tuna yediği zaman benim de iştahım açılıyor. Hastalandığı zaman ben de hasta oluyorum.

TUNA ÖTENEL
* "Ne oldu bana?" dedim. Berin, "Sol kolun, sol bacağın hareketsizlikten kireçlendi. Hareketlerle aşacağız," dedi.

* Ayağıma olsaydı da elime olmasaydı.

* Hastalanmadan önce hep müzik düşünürdüm, ne zaman beni arasalar çalışıyor olurdum. Bodrum katta çalışma odam vardır.

* İkimiz 10 kilo verdik. Ben hastalıktan, Berin üzüntüden.

* Besteler beynimin içinde, onları duyuyorum.

* Beni merak eden dostlara, herkese çok selam. İyileşeceğim inşallah.

- Bu olayları baştan anlatır mısınız? "Göğsümde ağrı var," dedi, hastaneye gittiniz...
- B.Ö:
Kalbinde delik ve ritim bozukluğunun olduğunu söylediler. Ve hemen ameliyata alınması gerektiği söylendi. Araştırdık, bir profesör vardı. Ona gittik. Bu ameliyatın riskini sorduk. Bize "Katiyen bir mahsuru yok, ameliyat olursunuz, dördüncü gün evinize gidersiniz," dedi. Bu ameliyatın günümüzde kolay yapıldığını söyledi. Ben narkozdan korktuğumu söyledim çünkü Tuna hayatında hiç hastalanmadı. Hatta sigorta karnesinin bütün sayfaları bomboştur. 12 Şubat'ta güle oynaya ameliyata girdik... Çok güvenerek, çok moralli girdi ameliyata. Bunlardan kurtulup, yenileneceğini düşünüyordu. Ameliyattan sonra doktoru, "Gayet iyi geçti ameliyat," dedi.

- Yoğun bakımda neler oldu?
- B.Ö:
Yoğun bakımda her tarafında hortum vardı, bize "Önemli değil," dediler. Beklemeye başladık. Hep hastanede kaldık oğlumla beraber. Ertesi gün doktoru dedi ki, "Geceyi biraz zor geçirdik." Ne olduğunu sorduğumda bir sıkıntı olduğunu söyledi, ancak bir açıklama yapmadı. Yoğun bakıma gittim. Gözlerini açamıyor. Yanındaki hasta aynı anda yattı, ertesi gün gözünü açtı. Bir sonraki gün çorbasını içti ve odasına çıktı. Oysa Tuna iki-üç gün gözlerini açamadı. "Ne oluyor?" diye sorduğumuzda normal olduğu belirtildi. Bize, "Merak etmeyin, açacak," denildi. Yoğun bakıma herkes giremez. Doktoru, yoğun bakımı bize süresiz açtı. "Siz yanında olun, onu motive edin," dedi. Biz telaşlandık tabii, "Nasıl böyle bir şey olabilir?" diye. Birkaç gün sonra gözlerini açmaya başladı Tuna, son derece halsiz, kendine gelemiyor bir türlü. Sol eli, ayağı oynamıyor. Biz gene "Ne oluyor?" dedik, normal olduğu, zamanla düzeleceği söylendi. Adı konmuyor hiçbir şeyin. Ve ilk aramızın açıldığı an, dedim ki, "Doktor bey, bu bir ameliyattır. İnsanlar bademcik ameliyatında bile komplikasyonlara maruz kalabiliyorlar. Biz okumuş insanlarız. Neden bize söylemediniz bunu. Neden saklama gereği duydunuz?" "Hayır efendim ben saklamadım," falan dedi. Olur mu? Ne oldu da bir ay Tuna yoğun bakımda kaldı. Bu süre içinde yanımızdaki yatakta belki 10-15 kişi taburcu oldu gitti, yukarı çıktı. Tuna hâlâ doğru düzgün kendine gelemiyor, sol el, sol ayak oynamıyor. Konuşamıyor. Ne yapacağız, ne edeceğiz, şaşırdım ben.

- Çok zor günler yaşamışsınız.
- B.Ö:
En küçük şekilde sesimi yükselttiğim zaman "Sizi yoğun bakıma sokmam," diyor. Allah Allah, özel odaları açan adam, etrafımızda pervane olan adam... Zaten bir dostumun aracılığıyla gitmiştik. Çevremdeki doktorlarla konuşuyorum, pıhtı atmadığını söylediler. O zaman neden felç, neden kendine gelemiyor, neden konuşamıyor? Yüzünün şeklini anlatamam, bir gözü sağda bir gözü solda. Gerilim filmlerindeki terk edilmiş insanlar gibi. İnanılmaz bir görüntüydü.

- Hâlâ ne olduğu bilinmiyor mu?
- B.Ö:
Sonra hastaneden bizi Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi'ne yolladılar. Burası 1999 yılında halkla el ele kurulmuş. Gazilerimiz için. Hatta ben oraya yaptığım bağış kâğıdını buldum. Vatandaş olarak yapmıştım o bağış bana geri döndü. Ne kadar hoş bir şey. Oraya göndermek istediler bizi. Öksürüyor, yutkunamıyor, yürüyemiyor, konuşamıyor. Nasıl gidecek oraya? Telefon ettik, dediler ki, "Biz sadece fiziksel tedavi yapıyoruz."

- Hafızası nasıldı ameliyattan sonra?
- B.Ö:
Çok iyiydi. Hiçbir şey yok. Kendisiyle meşgul o kadar. Bakın notları var burada. Tuna'nın çok güzel yazısı vardır. Ameliyattan sonra yazısı gitti. Yazmasını bile bilmiyor, bir şeyler karalıyor. Konuşamadığı için yazı ile anlaşalım demiştim. Eline kalemi veriyordum. Yazdığını zannediyor ama yazamıyordu. Onu bir bebeği büyütür gibi büyüttüm. Ona harfleri, kelimeleri yeniden öğrettim.

- Hastanede mi yaptınız tüm bunları?
- B.Ö:
Evet, ama hâlâ kurduğu cümlelerde eksiklikler var. Evden resimler getirdim. "Bak bu koltukta oturuyordun sen," diye anlattım. Bir anne çocuğunu nasıl yetiştirir, öyle bir ilişkiye girdik. Rehabilitasyonda öksürüyor, son derece kötü balgam çıkarıyordu. Kanamaları oluyordu. Bizi erken taburcu etmişler... Doktorunu biz bir daha göremedik. Evde kötüleşti. Ambulansla GATA'ya gittik. Bu arada zaman kaybettiğimizi söylüyorlar, fiziksel tedavilere başlamak için.

- Neden kimseye anlatmadınız bugüne kadar?
- B.Ö:
Anlatmadım, çünkü sanatçı olarak hiçbir sansasyonel duruma adımızın karışmasını istemedik. İki şikâyet mektubu yazdım. 'Taburcu olabilir' diye rapor vermişler... Oysa akciğerinde nodül ve ileri derecede su toplama var. Ses tellerinde de felç. GATA'da tedavisi iyi bir şekilde yapıldı. Konuşması bozuktu, boyun ağrıları vardı. Tuna iki ay hiç uyumadı. Uyku ilacı veriyorlardı.
Haberin fotoğrafları