Yaz döneminde ebeveynlerin çocuklarına hediye ettiği evcil hayvanların birçoğu tatil sonunda sokağa terk ediliyor. Veteriner Hekim Prof Dr. Tamer Dodurka: "Hayvanın ayrılık acısı, sokağa atılmış bir çocuktan daha az değildir," diyor..
Şirin bir golden retriever yavrusu, bir avuca sığan pofuduk minik bir İran kedisi... İşte petshop'ların vitrinlerini süsleyen bu birbirinden sevimli evcil hayvanlar, çocuklar için seçilen hediyeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Ancak bu pahalı ve gösterişli hediyelerin bir can taşıdığı çoğu zaman hesaba katılmıyor. Onları alırken birlikte yaklaşık bir 15 yıl geçirileceği, onların da hastalanabileceği, sıkıntıları olabileceği kısaca ciddi bir sorumluluk gerektirdikleri düşünülmüyor. Sevimli bir oyuncak olarak satın alınan hayvanlar, en ufak bir sorun çıkardıklarında fırlatıp sokağa atılıyor. Yaz sonunda sokaklar terk edilmiş cins hayvanlarla doluyor. Canlı Dostları Ağı Başkanı Veteriner Hekim Prof. Dr. Tamer Dodurka, insanoğlunun köpeklere yaptığı en önemli haksızlıklardan birinin, onları alınır satılır bir mal gibi görmeleri olduğunu söylüyor: "Ülkemizde de gittikçe güçlenen petshop sektörü bu bakış açısının destekçisi konumundadır. Bir hayvan mal olarak görüldüğü takdirde kolayca satın alınabilen her mal gibi, kolayca tekrar satılabilir ya da atılabilir. Eskidiğinde (yaşlandığında), hasta olduğunda ya da istenmeyen davranışları olduğunda yenisiyle değiştirilebilir. Çocuklara oyalansın diye ya da karne hediyesi olarak köpek almak da bu bakış açısının bir parçasıdır. Yavru köpeğin ilk baştaki sevimli ve oyuncu hali bir süre sonra geçer, köpekte sahibinin bilinçsiz uygulamaları sonucu davranış bozuklukları şekillenir ya da yaz sonu, yazlık dönüşü köpek eve alınmak istenmez. Bazen de okullar açılmasıyla çocuğun köpeğe vakit ayırması zorlaşır, anne babanın ise köpeğe bakacak isteği ya da vakti olmaz ve köpek birine verilirse verilir, verilmezse de barınağa ya da sokağa terk edilir." Bu olayın her yıl binlerce köpeğin başına geldiğini belirten Prof. Dr. Dodurka; "Hem insanlık, hem çocuk, hem de atılan köpek açısından vahim olan bu durumu engellemek için insanların bu bakış açısının değişmesi ve yasal önlemlerin alınması önemli," diyor ve şöyle devam ediyor: "Eğer, her köpeğe çip takılması zorunluluğu getirilir ve bu çip sayesinde, terk edilmiş köpeğin sahibine ulaşılır ve ciddi yaptırımlar uygulanırsa hayvan sahipleri kolay kolay hayvanlarını terk edemeyeceklerdir." İnsanların sokağa atılan ya da sahip değiştiren köpeklerin yaşadığı psikolojik travmayı da hesaba katması gerektiğine dikkat çeken Dodurka, hayvanların da ciddi ayrılık acısı yaşadıklarını belirtiyor: "Bu acı sokağa atılmış bir çocuktan daha az değildir. Bu acıyı onlara yaşatmaya kimsenin hakkı olamaz. Acı bir yana, bu hayvan dışarıda nasıl yaşayabilir? Yaban hayvanları bile kısa bir süre insan tarafından alıkonulur ve beslenirse tekrar doğaya dönemez. Bebekliğinden beri sahibi tarafından beslenmeyi öğrenmiş olan köpek, dış ortamda yiyecek bulmayı öğrenene kadar bir hayli zaman geçecektir. Bu esnada açlıktan ölebilir ya da yiyecek kavgalarında ölümcül yaralar alabilir. Sokaktaki diğer hayvanlarla iletişim kurmasını bilmeyen, onlarla mücadele edemeyecek olan bu köpeği birçok başka tehlike ve bilinmezlik bekler."
ÇOCUĞU DA KÖTÜ ETKİLER
Hayvanın evden atılmasının evdeki çocuğu da derinden etkilediğini söylüyor Prof. Dr. Tamer Dodurka: "Can yoldaşı olmuş bir dosttan ayrı kalmanın üzüntüsü bir yana çocuk, ebeveynlerinin çok sevdiği bir canlıyı rahatça sokağa atmasını izleyerek, küçük yaşta vefasızlığı öğrenir; sevilen bir canlının atılmasına karşı tepkisizleşir. Yani çocuğun beynine bugün hayvana, yarın insana yapılan bu muamelenin gayet normal bir davranış olduğu yerleşir. Hatta empati kurma yeteneği gelişmiş bazı çocuklar ebeveynlerinin bu hareketi kendisine karşı da yapabileceğinden endişe duyar. Kısacası, insanlar sorumluluk sahibi olmalı, bakamayacağı hayvanı almamalı, hiçbir zaman çocuklara hayvan hediye etmemeli ve hayvanı bir mal gibi görmekten vazgeçmelidir." HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Nesrin Çıtırık da, terk edilen evcil hayvanları sokaklarda korkunç şeylerin beklediğini söylüyor: "Sokaktaki hayvanlar işkence görüyor, tecavüze uğruyor, dövülüyor ve çok eziyetli bir şekilde hayatı son buluyor. Veya belediye barınaklarına terk ediyorlar.
Türkiye'deki belediye barınaklarının yüzde 99'u açlık ve hastalığın hüküm sürdüğü ölüm kampları halinde, orada da hayvanları kötü bir ölüm bekliyor." Özellikle yazlıklarda, sahillerde tatile çıkarken alınan ve tatil sonunda sahile terk edilen köpeklerin büyük bir dram yaşadıklarını belirtiyor Çıtırık: "Aylarca kendilerini terk eden sahiplerini sabırla ve özlemle bekliyorlar. Ama o arada çoğu artık ıssızlaşan sahillerde yavaş yavaş gelen bir ölümle bu dünyadan kurtuluyorlar. Bu nedenle insanlar eve hayvan alırken çok düşünmeli. O hayvanla 15 yıl birlikte yaşayacağını unutmamalı. Onlar da tıpkı bizler gibi duyguları, özlemleri, sevgileri olan, yaşayan, nefes alıp veren canlılar. Onları alıp sonra terk etmek büyük bir insanlık suçu." Nesrin Çıtırık yaşadığı dramatik bir olayı şöyle anlatıyor: "Yıllar önce Adana Barınağı'na terk edilmiş bir köpek vardı. Ben barınağa her gidişimde peşimden ağlardı ve benimle gelmek isterdi. Arabama binmek isterdi. Ben de köpeğin beni sevdiği için benimle gelmek istediğini düşünürdüm. Arabam kırmızıydı. Bir gün arkadaşımın arabası ile gittik. Ne benim yanıma geldi ne de arabaya binmek istedi. Çok şaşırdım, hasta olduğunu düşündüm. Personelden biri hayvanın, bütün kırmızı arabaların peşine düştüğünü söyledi. Onu terk eden sahiplerinin telefonunu buldum ve arabalarının rengini sordum. Arabaları kırmızıydı. Her gelen kırmızı arabaya binmek istemesinin sebebi sahiplerinin kırmızı arabasının bir gün gelip kendisini tekrar evine götürme umudu idi... İnsanlara çağrım şu: Lütfen bu ağzı dili olmayan canları, kırmızı arabaların yolunu gözlemek zorunda bırakmayalım."