Abdüllatif Şener siyaset yolculuğuna nihayet başladı. Her gittiği yerde de yakın çevresinin deyimiyle
"büyük konvoy"la karşılanıyor.
Bu kalabalık karşılamaların bir işe yarayıp yaramayacağı bilinmese de bilinen bir şey var. O da şu;
Şener'in çıkışının Ergenekon Davası'yla, AK Parti kapatma davası dönemine denk düşmesi ya da
"siyaset mühendisleri" tarafından denk düşürülmesi
"cinlik" gibi görünse de aslında ciddi bir şanssızlık.
Çünkü bugün yaşanan siyasi sürecin doğal aktığına sokaktaki insan inanmıyor.
Bu nedenle de siyaset kulislerinde
Şener'in çıkışı daha çok
"konjonktürel fırsatçılık" olarak niteleniyor.
Tıpkı her darbe öncesi veya sonrasında ortaya çıkan yeni siyasi oluşumlar gibi...
Zaten
Şener'in üzerinde, geçen yıldan kalma
"kenarda bekletilen seçilmiş" damgası var. Düşünsenize yeni bir hareket yaratmaya çalışıyorsunuz ve daha yolun başında iki negatif algı üzerinize yapışmış durumda.
Sadece bu da değil, Şener'in şu an içinde yaşadığımız Ergenekon'lu süreci nasıl değerlendirdiği, Kürt ve Alevi meselesine nasıl baktığı da bilinmiyor.
Ayrıca genel geçer bir siyasi yakınma dışında
Türkiye'nin temel sorunlarıyla ilgili ortaya koyduğu bir siyasi açılım da yok.
Bu durumda yeni bir rüzgar yaratma olasılığı görünmüyor.
Peki,
Şener ve çevresi ne hesabı yapıyor?
Siyaset kulislerinde bu çevrenin iki farklı hesabı olduğu konuşuluyor.
İlk hesaba göre, AK Parti'nin kapatılıp, lider kadrosuna siyasi yasak gelmesiyle büyük kopmalar yaşanacak ve
Şener'in partisine yoğun ilgi olacak.
Bu hesabın zayıf olduğu, Şener'in yanına bir tek kişi bile almadan istifa etmesiyle anlaşıldı.
Ayrıca
Türkiye'de, darbe ve darbe karşıtları gibi giderek netleşen bir ayrışma yaşanıyor. Bu süreçte AK Parti tabanı çok daha güçlü biçimde kendi lideri etrafında kenetlenecek.
Yani AK Parti tabanından, Şener'in bir avuç küskün dışında adam koparma şansı yok.
Hisarcıklıoğlu mu, Şener mi? Gelelim ikinci hesaba...
İkinci hesabın odağında klasik merkez sağ ve biraz da merkez sol var.
Son dönemlerdeki gizli ve özel görüşmelere bakınca da
"yeni oluşum hareketi" ağırlıkla merkez sağ ekseninde şekillenecek.
İşte bu noktada TOBB ve ticaret odaları faktörü öne çıkıyor. Aslında TOBB Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu'nun ATO Başkanı
Sinan Aygün'ü sahiplenen konuşması bu siyasallaşma sürecinin ilk işaretiydi.
Bir siyasetçi şöyle diyor:
"Hisarcıklıoğlu,
Sinan Aygün olayından sonra AK Parti ile bağını kopardı. Bir anlamda bu olay bahane oldu. Yeni oluşuma giden süreç böyle başlatıldı."
Hedef belli, odalar ekseninde yeni bir toplumsal dalga yaratmak.
Zaten
Abdüllatif Şener'i illerde karşılayanlara bakınca odaların ağırlıkta olduğunu görmemek mümkün değil.
Alın Denizli gezisini...
Dünkü Denizli gezisini Genç İşadamları Derneği organize ediyor görünse de, işin arkasında Denizli Ticaret Odası Meclis Başkanı
İbrahim Tan'ın olduğu biliniyor ve konuşuluyor.
Şimdi gelelim Şener'le ilgili son çarpıcı kulise...
Nasıl ki, Ergenekon Çetesi'yle ilgili her yerde
"Birinci adam kim" sorusu soruluyorsa, ilginçtir
Abdüllatif Şener'in çıkışıyla gündeme gelen
"Yeni Oluşum Hareketi" yle ilgili de aynı soru soruluyor.
Acaba hareketin birinci adamı kim?
Doğrudur, siyaset yolculuğuna
Şener çıktı, şehirleri o dolaşıyor ama nedense kimse
"Hoca"ya birinci adam gözüyle bakmıyor.
İşi yakından izleyen bir siyasetçi bu durumu şöyle açıklıyor:
"Hocaya birinci adam olarak bakmıyoruz çünkü birinci adam hoca değil Rifat Hisarcıklıoğlu'dur. Hoca bir anlamda yol açıcı görevi yapıyor. Zamanı geldiğinde her şey yerli yerine oturacak." Bu da şunu gösteriyor,
Hisarcıklıoğlu ve Şener yukarıda da belirttiğimiz gibi AK Parti tabanından çok, DYP, Anavatan hatta CHP'nin tabanına hitap edecek. Böylece yeni kavgaların adresi yine eski siyaset merkezleri olacak.
Yayın tarihi: 17 Temmuz 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/17//haber,F959916DF184443DB7B35DC4BCDB357D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.