Ergenekon soruşturması siyaseti neredeyse iki cepheye böldü.
"Darbeciler ve darbe karşıtları..." Doğrusu bu net tanıma
"Ergenekon avukatları" karşı çıksa da varılan sonuç bu. Bu nedenle siyasi yelpazenin sağı da, solu da günlerdir ağırlıkla bu konuyu tartışıyor.
Net tavır koyanlar da var, iki arada bir derede kalanlar da...
Ergenekon davasının açılması bu tartışmayı alevlendireceği kadar, netleşmesine de katkı sağlayacak.
Bu noktada en dikkat çekici tavrı, merkez sağ siyasi partiler ve aktörler sergiliyor. Derin bir siyasi savrulma yaşanıyor o cephede...
Aslında bu savrulma biraz gerilere 28 Şubat Postmodern darbesine kadar uzanıyor.
Geçen yıl yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimiyle de o cephede ikinci kırılma yaşandı.
Merkez sağdaki bu tavır değişikliğini her iki dönemde de DYP içinde etkin olan, eski Genel Başkan Yardımcısı
Celal Adan'la konuştuk.
Adan, siyasetle 70'li yıllarda MHP'de tanıştı. Dönemin etkili genç siyasetçilerinden biriydi. Adı birçok olaya karıştı. 12 Eylül darbesinde tutuklandı ve MHP davasının önemli sanıklarından biri olarak yargılandı. Cezaevinden çıktıktan sonra da siyasete merkez sağda yer alan DYP'de devam etti.
Adan'a ilk olarak darbelere ilişkin görüşlerini sordum.
Cevabı netti:
"Darbecilerden yana olmamız mümkün değil.
Türkiye'de ne kadar kirlilik ve haksızlık varsa kapalılıktan kaynaklanıyor.
Bütün darbeler milletin vicdanını sızlatmıştır. Türkiye'nin normalleşmesinin önündeki en büyük engel darbelerdir."
Peki, Ergenekon olayı...
Celal Adan, 1960'ta başlayan darbeler sürecini anlatıyor ve sözü bugüne getiriyor.
"Tabi bunların vatanseverliğinden şüphe yok. Ancak bunlar Türkiye'yi geri götürecek unsurlar. Bunların sevgisi ayının çocuğunu sevmesine benziyor. Ortada bir darbe girişimi var. Nasıl olmaz? Türkiye'yi yönetenlere hain diyen bir düşünce darbe değil, her şeyi yapar. Her şeyi meşru görür." Adan, bu tespiti yaptıktan sonra asıl sorgulanması gerekenin siyaset olduğunu ileri sürüyor ve şöyle diyor:
"Bugün başta CHP olmak üzere bütün partiler tam bir demokrat duruş sergilese, Türkiye'nin önü açılır. Sivil toplum örgütleriyle, siyasi partileriyle bir manifestonun ortaya konması gerekiyor. Halkın yüzde 47 oy verdiği bir partiyi halkın desteğini alarak çözmekten başka yol yok. Siyaset kurumu halkla bütünleşmeyi başaramayınca böyle demokrasi dışı yollar ortaya çıkıyor ve toplum darbelerle uğraşmak zorunda kalıyor."
Tam da bu noktada geçen yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine merkez sağ partilerin neden katılmadığını hatırlatarak şu soruyu soruyorum.
- O dönemde siz
Mehmet Ağar'ın en yakınındaki isimdiniz. Neden Meclis'e girmediniz?
"O günün şartlarında bizim de, Anavatan Partisi'nin de Meclis'e girmemesi çok büyük yanlış olmuştur ve çok büyük bedel ödenmiştir. Merkez sağ açısından önemli bir kırılma noktasıdır. Kendi aramızda da bunun değerlendirmesini yaptık ve yanlış olduğuna karar verdik. İşte
Türkiye'de meşru zemin bozulunca siyasetin de dengeleri bozuluyor."
O günlerden cevabı alınmayan bir soru da,
Celal Adan'ın Cumhurbaşkanı seçimleri öncesi Amerika'ya giderek
Fethullah Gülen'le görüştüğü iddiasıydı. Kimilerine göre DYP-Anavatan birleşmesinin olmamasında da bu görüşmenin etkisi vardı.
Peki, bu iddialar doğru muydu?
"Fethullah Hoca benim saygı duyduğum,
Türkiye'ye değer katan, vizyon katan bir yapının ifadesidir. Yurtdışı okullarına gittiğimde yapılanlar karşısında her zaman büyük heyecan duydum. Amerika'ya oğlum nedeniyle gittim. O günlerde oğlumun okulunda bir Koreli 35 kişiyi ne yazık ki öldürmüştü. Çok süratli gidip geldim. Herhangi bir görüşmem olmadı.
Ayrıca Fethullah Hoca'yı bilenler bilir, siyasi tercihi olmayan bir insandır.
Yayın tarihi: 13 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/13//haber,0A6760C7B8B04CBB93605B7DD75D3D43.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.