İkinci Ergenekon operasyonu, en az ilki kadar sarsıntı yarattı. Çünkü, darbe karşıtlarının bile şaşkınlığa uğradığı ve inanmakta güçlük çektiği bir manzara söz konusu bu defa:
Türkiye'de ilk kez askerler gözaltında! Sürekli darbe korkusu yaşayan bir toplum için, bu çok yeni ve alışılmadık bir durum.
Darbe yapanların, darbeye hizmet edenlerin yargılanmadığı, adı skandallara karışan komutanların Meclis'e ifade vermediği bir ülke burası.
Yargılamanın olmadığı yerde, dün veya bugün gözaltına alınanlar için suçlu veya değil, demek elbette mümkün değil.
Ama şu da bir gerçek ki, Türkiye'de sivil iktidarları darbeyle devirmek isteyenler her zaman oldu ve bugün de var.
Oysa üye olmak için kapısında beklediğimiz AB ülkelerine, Yunanistan'a, İspanya'ya, Portekiz'e, İtalya'ya baktığımızda; darbeciler ve çetecilerle 70'li ve 80'li yıllarda, ciddi hesaplaşmalar yaşandığını görüyoruz.
Biz ise bunu bir türlü başaramadık.
Bizde her girişim, ya sivil siyasetçilerin
"idamı" ile sonuçlandı ya da
"şapkayı alıp gitmelerle." Devleti kuşatan çeteleşmeye karşı da sessiz kaldık.
Susurluk Skandalı bunun çok açık bir örneği.
Ama son yıllarda demokratikleşme ve küresel dünyayla bütünleşme süreci Türkiye'de yeni bir dönemi başlattı.
Önce
27 Nisan e-muhtırasına karşı çıkış, sonra da
Ergenekon operasyonu ...
Türkiye geç de olsa bu noktaya geldi, her şey yeniden yapılanıyor.
Siyaset de, devlet kurumları da bu yapılanmadan payına düşeni alacak.
Bir siyasetçi şöyle diyor:
"Deşifre olanların tasfiyesi bu. Bir anlamda son kullanma tarihi geçmiş olanlar temizleniyor. Ve yeni bir oyun planı kuruluyor." Akışına bırakma lüksü yok Bu noktada dikkat çeken bir şeyi hatırlatmakta yarar var.
Çok değil bir buçuk yıl önce, MİT Başkanı Emre Taner'in ilginç bir çıkışı olmuştu. Taner, MİT'in 80'inci kuruluş yıldönümü gerekçesiyle yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
"Türkiye gerek stratejik, gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da 'bekle gör tavır al' taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir." Bugün yaşananlara bu pencereden bakınca, artık Türkiye'nin yeni maceralara sürüklenmeye izin vermeyeceği görülüyor.
Türkiye'yi darbecilerle hesaplaşmaya götüren asıl gerekçe de bu.
Bu hesaplaşmanın sadece
"birkaç iyi adam" veya bir
"cemaat" üzerinden yürütülmediği çok açık; kolay geçmeyeceği ve sancılı olacağı da...
Bir süre önce Türkiye'ye gelen
İspanyol gazeteci Javier Pradera, asistanım
Mine Gültekin'e kurucusu olduğu
El Pais gazetesinin 1981'de askerlerin parlamentoyu basmasına karşı nasıl direndiğini anlattı.
O konuşmadaki bir anekdot çok ilginçti.
Pradera şöyle diyordu:
"Eski Başbakan Felipe Gonzalez'e dönemin generallerinden biri, politikalarını beğenmediğini söyler. Gonzalez'in cevabı ise şu olur: Peki, bana oy vermezsiniz o zaman..."Türkiye'nin bu günlere gelmesi artık çok uzak değil.
Yayın tarihi: 3 Temmuz 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/03//haber,03F5C91684764079AE2F0BC09C9D0BE6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.