İnanmayacaksınız ama Bağdat'a gittik, Bağdat'ı görmeden geldik. Başbakan Erdoğan da aynı şeyi söyledi: "Bu Bağdat'a ilk ziyaretim ama Bağdat'ı göremedim." Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, "O da bir şey mi" dedi, "4 ayda dördüncü kez Bağdat'a geliyorum, daha Bağdat'ı göremedim!" İşte böyle bir gezinin dönüş yolunda, Erdoğan biz 6 gazeteciye bölgede eşi bulunmayan, dünyada ise Fransız-Alman projesinden sonra ikinci örnek olan
Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi anlaşmasını değerlendirdi. Söz Başbakan'ın:
Boş laftan somut adıma "Ortak siyasi irade ve süreklilik gerektiren bu mekanizmayı rayına oturtabilirsek, çok faydası olacak. Hükümetlerin ve ilgili bakanların yanı sıra iki ülkenin bürokratik kurumları da sıkı diyalog içine girecekler. Ayrıca iki tarafın ekonomik, kültürel sivil toplum örgütleri arasında iletişim kurulacak. Ve nihayet, bölgede diğer ülkeler için denge unsuru olacak. Soyut işbirliği söy lemlerinin yerini somut adımlar alacak.
Bu anlaşma Türkiye ile Irak arasında ilişkilerin pekiştirilmesini değil, entegrasyona gitmeyi hedefliyor. Entegrasyon nasıl olacak? Örneğin Irak'ın toplumsal talepleri karşılayacak yatırımlara ihtiyacı var. Çok sayıda okul, hastane, alt ve üstyapı gibi. Bunlar için
Türkiye destek verecek.
Bakın, Irak bütçesi geçen yıl 21 milyar dolar fazlayla kapandı. Döviz rezervleri de 60 milyar dolara yakın. Petrol ihracatından geçen yıl 35 milyar dolar kazandı. Bu yıl, fiyat artışı nedeniyle geliri daha çok olacak. Ama proje yokluğundan bu fonları, bu kaynakları kullanamıyor. Ekonomik işbirliği ayrıca iki ülke arasında serbest ticaret anlaşması imzalanmasını,
Basra'da ortak organize sanayi bölgesi kurulmasını da kapsıyor.
Anlaşmayla ayrıca güvenlikte işbirliği amaçlanıyor. Bu işbirliği ortak güvenlik anlayışı geliştirmekten Irak güvenlik güçlerinin
Türkiye tarafından eğitilmesine kadar geniş yelpazeyi kapsayacak.
Ayrıca dünyanın her yerinde birbirimize diplomatik destek vermeyi öngörüyoruz. Kültürel işbirliği de amaçlanıyor. Örneğin Iraklı gençlerin lisans ve yüksek lisans eğitimlerini
Türkiye'deki üniversitelerde yapmaları imkanının sağlanması gibi.
Askeri işbirliği de var: Irak ordusunun eğitiminden, silah ve teçhizatlarının
Türkiye'den karşılanmasına kadar. Nurol, Aselsan, Avelsan, MKEK gibi firmalar ciddi pay alacaklar. Hatta bu alanda uzun vadede ortak yatırım bile düşünüyoruz.
Ulaşımda işbirliği ayağı da unutulmadı; örneğin raylı sistem, TIR taşımacılığı."
Kuzey Irak'la ilişkiler Bu entegrasyon anlaşmasında elbette ekonomik boyut birinci derecede önem taşıyor.
Halen günde 800 bin varil ham petrol akışının sağlandığı KerkükYumurtalık boru hattının kapasitesi en az 1 milyon varile çıkarılacak. Ya mevcut boru hattı yenilenecek ya da ek bir hat döşenecek. Dünyanın Suudi Arabistan'dan sonra ikinci büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak aynı zamanda doğalgaz zengini. Özellikle
kuzeyde, Kürt Özerk Bölgesi'nde çok ciddi kaynaklar işletilmeyi bekliyor. Üstelik bu yatakların işletme maliyetleri de düşük; sadece 750-800 metrede gaz çıkıyor. İşte bu kaynakların Nabucco boru hattının gaz ihtiyacının karşılanmasında ilaç olacağı belirtiliyor. Kuzey Irak'a döşenecek boru hattı,
Türkiye'deki mevcut hatta bağlanacak, oradan da Nabucco'ya.
Kuzey Irak'taki oluşumla, yani Mesud Barzani liderliğindeki özerk yönetimle Ankara'nın ilişkilerini sorduk. Cevap: "Alt düzeyde çalışıyoruz. Giderek kademe kazanacak.
Kuzey'deki yönetim, Irak anayasal sisteminin bir parçası. 'Ben senin anayasanı tanımıyorum' deme hakkına sahip değiliz. Böyle bir yaklaşım oldukça da olumlu ilişki kurulamıyor. PKK için 'Topraklarımızda terör örgütü görmek istemiyoruz' diyorlar. Biz de iyi niyet göstermeliyiz." Sohbetin petrolle ilgili bölümünü bizim de tanık olduğumuz bir olayla kapattı: Daha önce de yazıldı; Irak'ın yeni petrol alanlarının değerlendirilmesiyle ilgili olarak hazırlanan 35 şirketlik listede TPAO yoktu. Iraklılar, "Tamam, listeye onu da ekleyeceğiz" dediler ama kâğıt üstündeki kaldı. Erdoğan gezide, "Bu taahhüdün resmi belgesini almadan Bağdat'tan ayrılmam" dedi. Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Başbakan Nuri ElMaliki, Başbakan Yardımcısı Behram Salih, Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani seferber oldular. Sonunda Talabani'nin konutundaki (Saddam'ın eşi Sacide Hüseyin'in sarayı) yemek sırasında, Şehristani belgeyi Erdoğan'a sundu. Başbakan verimli bir bölge verilirse TPAO'nun listedeki şirketlerden biriyle, örneğin Japonlar'la konsorsiyum kurarak önemli atılım yapabileceğini ekledi.
Ankara'nın bölge vizyonu Erdoğan, Batı'da da şu sıralar çok tartışılan (İlk fırsatta aktaracağız)
Türkiye'nin Ortadoğu politikalarındaki vizyonuyla ilgili önemli değerlendirmeler de yaptı:
"Biz düşman kazanmak değil, dost üretmek politikası izliyoruz. Bakın, ABD yavaş yavaş Irak'tan çekilme niyetini seslendirmeye başladı. O zaman
Irak kaderiyle, kendi iradesi ve tercihleriyle baş başa kalacak ve 'Kime güvenebilirim?' arayışına girecek. İşte o zaman Türkiye öne çıkacak. Lübnan'da ve Suriye-İsrail temaslarında arabuluculuğumuzun -ki belki İran krizinde de benzer görev üstlenebiliriz-sadece Ortadoğu'da değil, dünyada da büyük yansımaları olacak."
Erdoğan neredeyse yol boyunca süren sohbeti şöyle noktaladı:
"İslam dünyası gereksiz sorunlarla güç kaybediyor. Sünni-Şii çekişmesi gibi. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adel Abdülmehdi'ye (Not: Şii), şöyle dedim: 'Ben ne Sünni, ne Şia'yım. Sadece Müslüman'ım.' Tepki göreceğini bilse de, birisi bunun deliliğini yapmalı."
O "Deliliğe" mi talip Erdoğan; karar sizin.
Yayın tarihi: 12 Temmuz 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/12//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.