Son anda bir değişiklik olmazsa, her gün yeni bombalarla sarsılan Türkiye gündemini 24 saatliğine sizlere emanet edip Başbakan Erdoğan'la kısa bir ziyaret için Bağdat'a gidiyoruz. Altyapısı uzun ve yoğun çalışmalar sonucu hazırlanan ziyaret birçok açıdan önem taşıyor.
Öncelikle
Türkiye'nin Irak'taki varlığının en üst düzeyde teyidi oluyor:
* Düşünün, hiçbir Arap ülkesi henüz Bağdat'ta büyükelçilik açmaya cesaret edemedi ama
Türkiye büyükelçiliği neredeyse hiç kapanmadı.
* Mısır'dan Suudi Arabistan'a kadar bölgede söz sahibi ülkelerin hemen hiçbiri Irak yönetimiyle Bağdat'ta masaya oturamadı ama
Türkiye diplomatlarıyla, bakanlarıyla ve nihayet Başbakanıyla Irak'ta. (Bağdat'ı Erdoğan'dan önce bölge liderlerinden sadece İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile Ürdün Kralı Abdullah ziyaret etti.)
* Bölge ülkelerinin hepsi de Irak'taki taraflardan sadece bir-ikisiyle temas kurabildi ama
Türkiye hepsiyle diyalog içinde: Merkezi hükümetle, Irak Kürt Özerk Yönetimi ile, Şiiler'le, Sünniler'le, Türkmenler'le, Hıristiyan toplulukların temsilcileriyle...
Türkiye işte tüm unsurları kucaklayan bu politikasıyla ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına çok ciddi katkıda bulunuyor. Irak artık belini doğrultuyor Irak'ta güvenlik ve istikrarın kalıcılaşması için birçok etkenin bir arada bulunması gerekiyor:
1-
Toprak bütünlüğünün korunması: Bunun yolu Kürtler'in birleşik bir Irak'ta bir arada yaşama amacını benimsemelerinden geçiyor. Özellikle son iki yılda gerek Talabani'nin, gerekse Barzani'nin bağımsızlığın her Kürt'ün hayali olmaya devam edeceğini ama Irak'ın ayrılmaz bir parçası olarak kalacaklarını taahhüt etmeleri, toprak bütünlüğüyle ilgili kaygıları ortadan kaldırdı. Ayrıca Irak'a komşu ülkeleri de rahatlattı. En başta
Türkiye'yi. Ve bu rahatlama sonucu
Türkiye'nin Kuzey Irak'taki oluşuma bakışı ve politikaları değişmeye başladı.
2-
Irak halkını oluşturan tüm unsurların yönetimde temsil edilmesi: Bu alanda da ciddi gelişmeler var. Sünniler'in Bağdat'ı boykota son vermeleri, devlet içinde devlet haline gelen Şii silahlı unsurların etkisiz duruma getirilmesi, eski Baas kadrolarına orduda ve yönetim kademelerinde yer açılması, Başbakan Nuri El-Maliki başkanlığındaki hükümetin "Etnik gruplar ve mezhepler koalisyonu" görünümünden kurtulmak için ciddi çaba harcaması, Sünni aşiretlerin ElKaide'ye savaş açmaları gibi. Yukarda da belirttik; Irak halkını oluşturan tüm gruplarla diyalog kuran
Türkiye'nin oluşan bu tabloda epey emeği var.
3-
Komşuların ve bölgedeki diğer ülkelerin Irak'ın içişlerine karışmalarına son verilmesi: Müdahaleci ülkeler deyince akla elbette öncelikle İran ve Suriye geliyor.
Türkiye gerek -Batı'nın tecrit etmeye çalıştığı- bu iki ülkeyle dengeli ilişkileri, gerekse öncülüğünü yaptığı Irak'a Komşu Ülkeler Girişimi çerçevesinde yürüttüğü diplomasi sayesinde, bu alandaki gelişmelere de hayati denebilecek ölçüde katkı sağladı.
Irak göreceli de olsa bir-iki yıl öncesine oranla daha iyi bir noktaya gelmesi sonucu geleceğini planlama imkânını buldu: ABD'nin ülkedeki askeri varlığını yeni bir hukuki zemine oturtmak, yani "İşgalci güç"ten "Müttefik kuvvet"e dönüştürmek için müzakerelere başladı. Bu görüşmelerde ABD'den "Çekilme Takvimi" isteyecek ve anlaşmayı bu takvim koşuluna bağlayacak kadar özgüven kazandı. Petrol ve doğalgaz kaynaklarını işletmek için uluslararası piyasaya çıktı.
Güven ve istikrar anahtarı Güvenli bir Irak, daha istikrarlı bir Ortadoğu demek. En azından istikrarsızlık kaynaklarından biri kurutulmuş Ortadoğu demek.
Daha güvenli bir Ortadoğu, daha istikrarlı dünya demek. Ancak Ortadoğu istikrara kavuşursa uluslararası terörle etkin mücadele edilebilir.
Daha güvenli bir Irak ve daha istikrarlı bir Ortadoğu, dünya ekonomisinde daha az kriz demek. Zira ancak o koşullarda Irak petrol ve doğalgaz kaynaklarını değerlendirerek dünyadaki arztalep açığının kapatılmasına ciddi ölçüde yardım edebilir. (Erdoğan'ın görüşmelerinin gündeminde Nabucco gaz boru hattı projesine Irak'ın ortak olması konusu da var.)
Ve nihayet daha güvenli bir Irak ve daha istikrarlı bir Ortadoğu, daha huzurlu bir Türkiye demek. Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun dediği gibi;
"Türkiye kendi güvenlik ve istikrarını, ancak bölgenin güvenliğini, istikrarını ve düzenini güvence altına almayı hedefleyen aktif ve yapıcı bir rol üstlenerek sağlayabilir."
Yayın tarihi: 10 Temmuz 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/10//haber,9FD4E95AB2FA433580B99FE8676BD31D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.