Ergenekon davası çerçevesinde yapılan tutuklamaların çok önemli olduklarına kuşku yok. Bu tutuklamalar, ne anlama geldikleri ve Türkiye'de
siyasetin geleceği açısından neyin habercisi oldukları daha çok tartışılacak. Bu nedenle tutuklamaların gölgesinde kalan Sivas katliamının yıldönümü üzerinde düşünmekte yarar var.
Tam bir utanç kaynağı olan bu katliam ve sonrasında devletin ve adalet sisteminin zaafları sergilenmişti. Bu ülkede tarafların ancak kendi işlerine gelen konularda ve ölçülerde insana, demokrasiye, hukuka sahip çıktıkları katliama gösterilen tepkilerin ortaya çıkardığı gerçeklerden biriydi.
15 yıl önce 2 Temmuz günü Madımak otelinde mahsur kalan insanlardan 37'si diri diri yanarak veya dumandan zehirlenerek öldü. Katliam, aniden parlayan bir öfkeyle değil tam yedi saat süren, örgütlenmiş,
kitlesel bir şiddete davet orjisinin ardından geldi. Dönemin başbakan yardımcısı bu süre zarfında hem otelde kalanlardan Aziz Nesin ile telefon temasındaydı hem de devletin valisiyle. Buna rağmen yedi saat boyunca geliyorum diyen felaketi devletin güvenlik güçleri önle(ye)medi.
Açıkçası Türkiye toplumu da bu katliamın ardından iyi bir sınav vermedi. Yaşanan büyük felaketin sorumluluğu kamu vicdanında yer etmedi. Ne bu yurtta bir facia yaşandığı hakkında olayın ardından kötü, derine giden,
vicdanları arıtacak öz eleştiri yapılamadı. Böylesi bir hunharlığın ahlaki muhasebesi tam gerçekleştirilmedi. Özellikle islamcı siyaset içindekiler (Ali Bulaç ve Mehmet Metiner önemli iki istisnaydılar o günlerde aldıkları tavırla) bu yaşananları kendilerine yönelik bir komplo diye değerlendirmekten vazgeçmediler. Ortada bir komplo bulunsa bile insanların diri diri yakılmasının manevi yükü hakkında ne insani, ne de dinin felsefesi içinden bir
haykırış duyulmadı. Karanlıklar aydınlanmalı Almanya'da aynı dönemde Türklere yönelik Solingen katliamını insanlık dışı bulan Alman ırkçılığını gündeme getiren Türkiye Almanların tepkisinin binde birini bile Sivas'ın ardından göstermedi. Solingen'deki kundaklamanın ardından tüm dinsel cemaatlerden Almanlar ve devlet erkanı birlikte yürüyerek bu olayı kınamışlardı. Yakılan ev bir müzeye dönüştürüldü. Türkiye'de ise kitlesel bir yürüyüş insani bir
dayanışma arayışı gerçekleşmedi. Mesele alevi cemaatinin bir meselesi olarak kaldı. Otelin müze yapılması bir yana altında kebapçı açıldı.
21 Ekim 1993'de başlayan Sivas davası tüm temiz aşamalarından sonra 16 Haziran 2000'de 33 idam cezası ve çeşitli hafif cezaların kesinleşmesi ile sonuçlandı. Sivas'ın onbeşinci yılıyla ilgili kapsamlı bir haber dosyası hazırlayan Milliyet gazetesinde Selma Akçura katliamın bir numaralı sanığı refah partili belediye meclisi üyesi Cafer Erçakmak'ın yakalanmadığı gibi
15 yıldır hakkında hiçbir hukuki işlem yapılmadığını ortaya çıkardı. Benzer şekilde sekiz sanıkla ilgili olarak da dava dosyasında işlem yokmuş.
Türkiye geçmişiyle yüzleşmeyi seven bir ülkedir ancak geçmişiyle yüzleşmeyen, geçmişindeki katliam olsun, işkence olsun, darbe olsun karanlık sayfaları aydınlatmak istemeyen bir ülkenin de geleceğini sağlıklı kurması mümkün değil.
Taraf gazetesine konuşan Özlem Yağız "Yıllarca alevi kesim Sivas'a İslami kesim (misilleme olarak yapıldığına inanılan) Başbağlar'a ağladı. Diğerinin acısını görmezden geldi... Hiçbir ön koşul öne sürmeden ve
acıları yarıştırmadan... Ölen bizdik, bizim insanımızdı demek neden bu kadar zordu anlamak mümkün değil" demiş.
Yayın tarihi: 3 Temmuz 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/03//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.