kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Haziran 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERGUN BABAHAN

Devrim ve travma

"Eğer bu kitapta, insanlığın en büyük birtakım düşün önderleri hakkında sert sözler söyleniyorsa, amacım, umarım ki, onları küçültmek değildir. Bu, daha çok, uygarlığımız yaşayacaksa, büyük adamlara aşırı saygı gösterme alışkanlığından kurtulmamız gerektiğine inanışımdan gelmektedir. Büyük adamlar büyük yanlışlar yapabilir; ve bu kitabın ortaya koymaya çalıştığı üzere, geçmişin en büyük önderlerinden bazıları, akla ve özgürlüğe karşı öteden beri süregelen saldırıyı desteklemişlerdir...
Düşünsel katılımımızın besbelli bir bölümü olan bu şeyleri açık açık eleştiremezsek, ölümcül de olabilecek bu trajik bölünmenin sorumluluğu bize düşer."
Bu, ünlü düşünür Karl Popper'in artık klasik olmuş bulunan "Açık Toplum ve Düşmanları"nın ilk baskısına yazdığı önsözünden bir alıntı.
Bu alıntıyı, sözü AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat'ın sert tepkilere yol açan Atatürk devrimleriyle ilgili değerlendirmesine giriş amacıyla yaptım.
Evet, her devrim toplumu bir yönden alıp başka bir yöne götürmeyi hedefleyen toplumsal bir harekettir.
Bu Fransız Devrimi için de, Bolşevik Devrimi için de, Atatürk Devrimi için de geçerli bir değerlendirmedir.
Atatürk Devrimleri, bu topraklarda 200 yıldır süren "asrileşmek" çabasının ulaştığı bir doruktur.
Sadece toplumsal bir devrim değil, aynı zamanda bir ulus yaratma projesidir.
Sonuç itibariyle de bir toplum mühendisliğidir.
Yukarıdan aşağıya yeni bir toplum yaratma çabasıdır.
Çünkü geri kalmış, sanayileşememiş bir coğrafyadan çağdaş, eğitimli, sanayileşmiş bir toplum yaratma hedefi gütmektedir.
O nedenle, her devrim gibi toplumun kimi kesimlerinde sarsıntılar yaratması kaçınılmazdır.
O nedenle, travma yaratmayan, toplumu sarsmayan bir siyasi harekete "devrim" değil, reform deriz.
Bugün gelinen noktada Türkiye'de bu devrimler içselleştirilmiş, Türkiye 1920'den bu yana çok uzun mesafe almıştır.
Bu nedenle, Atatürk Devrimleri'nin de farklı bir bakış açısıyla ele alınması mümkündür.
Ancak, burada bir çifte standart uygulamamak gerekir.
Danimarka'daki karikatür krizinde düşünceyi ifade özgürlüğü yönünü görmeyip sadece dine hakaret unsurunu ele alırsanız, Kürt Enstitüsü talebine "Bekâra karı boşamak kolay" yanıtı verirseniz, aynen bunu yapmış olursunuz.
Türkiye'de bugün yaşanan sıkıntı budur.
Herkes karşısında olduğu her türlü düşüncenin serbestçe ifade edilmesine karşı çıkmakta, kendi fikrine ise sonsuz özgürlük talep etmektedir.
Demokrasiyi içselleştirdikçe, bu konuları daha seviyeli tartışma olanağına da kavuşuruz diye ümit ediyorum.