Spor alanındaki başarıların birer
"Ulusal Zafer " gösterisine neden olmaları tarihte de, bugün de çok rastlanılan bir durumdur. Bunun eleştiri konusu olması da alışılmış durumlardandır.
Sporun sadece
"spor" olarak değerlendirilmesinden yana olanlar, özellikle totaliter rejimlerin sporu ve sporcuları ideolojik gösteri araçları olarak kullandıklarını ileri sürerler.
Yakın tarihte bu şekildeki bir tepkiyi en şiddetle seslendiren kişi, 1954 Futbol Dünya Şampiyonası'nda kupayı alan Alman Milli Takımı'nın zaferine yorum getiren Batı Almanya'nın Cumhurbaşkanı Theodor Heuss (1884-1963) olmuştur.
İsviçre'nin Bern kentindeki finalde Macaristan'ı yenerek Dünya Kupası'nı alan
"Bern Mucizesi" nin mimarları olan futbolculara, kafa ile kazanılan zaferlerin ayaklarla kazanılan zaferlerden daha önemli olduğunu hatırlatmıştı Heuss.
Bu tutumun nedeni hem daha önce Hitler Almanyası'nın, hem de o dönemde Komünist Doğu Almanya'nın sporu ideolojik gösteri aracı olarak kullanmalarıydı.
Gösteri sporu Bizim milli takımımızın veya milli sporcularımızın başarılarından toplumsal mutluluk duymamızı, elbet ideolojik bir gösteriye dönüştürmemiz mümkün değildir.
Eğer milli futbol takımımız bir uluslararası turnuvada başarılar elde ediyorsa, bu ne bir
"ırk "ın, ne bir
"ideoloji" nin ne de bir
"dini inanç" ın zaferidir.
Neticede devlet maddi imkânları ve en iyi antrenörleri sporcuların hizmetine sunmuştur. Her biri profesyonel olan futbolcular da, bedensel ve bireysel yeteneklerini
"Milli Takım" içinde sonuna kadar değerlendirmişlerdir. Ve nihayet futboldaki katkısı hiç hafife alınamayacak olan
"Şans " faktörü de millerimizin yanında yer almıştır.
Nihai değerlendirmede futbol, geniş kitleleri etkileyen çok önemli bir
"gösteri sporu" dur. Futboldaki genel başarılar, bir ülkenin ne sosyal ve ekonomik, ne de teknolojik ve bilimsel düzeyinin evrensel ölçülerdeki üstünlüğünü kanıtlar.
Kentlerinin çevresi teneke mahalleleri ile kuşatılmış Brezilya'nın ve siyasi tarihi darbeler ve katliamlarla dolu Arjantin'in Pele gibi, Maradona gibi futbolcuları yetiştirmeleri, bu ülkelerin acı gerçeklerini yok etmez.
Toplumu uyutmak Sadece bu ülkelerde futbol, topluma gerçekleri unutturur. Bize gelirsek...
Diyelim ki cuma günü Milli Takımımız Hırvatistan'ı yenip Avrupa Futbol Şampiyonası'nda (EURO 2008) yarı finale kaldı...
Başından elenip şampiyonaya hiç katılamayan İngiltere'den bizi daha çok Avrupalı veya daha çok gelişmiş mi kılacaktır bu zaferimiz?
Diyelim ki daha sonra da finale kaldık.
Bu durumda seçim kazanıp iki kez iktidar olmuş bir siyasi partinin kapatılması ihtimali veya yargının yasamanın yerine geçip geçemeyeceği tartışmaları, gündemimizden çıkacak mıdır?
Düşünün ki ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakanı siyasi yasaklı olmaları istemiyle yargılanmaktalar.
Ulusal meseleler Global ekonomik kriz çevrenizi kuşatmış. Amerika'nın Irak'ta yarattığı durumun yan etkileri yetmezmiş gibi, bir de İran'a ilişkin kriz beklentisi var üzerinizde. Avrupa Birliği ile ilişkileriniz ise sürekli topallamakta.
Siyasetinizin ve ekonominizin kaderini 11 Anayasa Yargıcı'na teslim etmişsiniz.
Onlar
"Millet adına " verecekleri hukuki kararla
"Milli irade"nin siyasi kararını yok veya var sayacaklar.
Eğer Milli Takımın
"11 oyuncu "sunun ne yapacaklarını, Anayasa Mahkemesi'nin
"11 yargıç "ının ne yapacaklarından daha fazla dikkatle izliyorsanız, neticede bu sizin tercihinizdir.
Hırvatistan maçı öncesinde Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim'in görevinden alınıp yasaklanması durumunda, buna
"Ulusal Tepki" niz ne olurdu?
Türkiye'nin istikrarı mı, Hırvatistan maçının sonucu mu daha fazla
"Ulusal" bir meseledir size göre?
Yayın tarihi: 18 Haziran 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/18//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.