Anayasa Mahkemesi'nin türban kararı, zamanlama açısından siyaset ve hukuk tarihimize halkla ilişkiler maharetinin kurnaz bir örneği olarak geçecek. Çünkü bugünden itibaren gündemin tüm fosilleşmiş maddelerinin yanı sıra o da hiç değilse bir aylığına kaynayan kazanın dibine itilecek.
Çünkü bugünden itibaren, o kararın mağdurları da dahil olmak üzere tüm Türk halkı futbolla yatıp futbolla kalkacak, düşlerinde meşin yuvarlağı görecek, sohbetlerinde, tartışmalarında siyasilerin ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin değil, Fatih Terim ile oyuncularının, Millilerimiz'in kulaklarını çınlatacak.
Tüm Avrupalılar gibi. Hatta her kıtadaki kitleler, yüzmilyonlar gibi.
Ulusun sembolleri "Bir topluluğun bir arada yaşama arzusu veya iradesi"nin ürünü olan ulus devletlerin doğduğu 18'inci yüzyıldan yakın geçmişe kadar, ulusal kimliğin sembolleri şöyle sayılıyordu:
Vatan, bayrak, milli marş, dil, kültür. Bazıları buna inancı, yani dini de ekliyordu. Ancak küreselleşme süreciyle birlikte bu sembollerin çoğu gücünü yitirdi. Örneğin doğduğu topraklardan çok uzaklarda yaşayan ve çalışanlar için vatan kavramı biraz bulanıklaştı. Dil öyle. Kültür öyle. Hatta, hemen tüm toplumlar inanç yönünden kaledeiskopa dönüştüğü için, din de öyle.
Ancak 20'nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle
son 25-30 yılda bir değer olarak ulusal kimliği yeniden canlandıran, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar aynı ulusun tüm bireylerinde "Aidiyet" duygusunu kamçılayan bir faktör ortaya çıktı: Futbol. Kulüp taraftarlığı bireysel kimliğin, milli takım ise ortak ulusal kimliğin ifadesi oldu. Toplum bilimciler bu faktörün önemini yeni yeni keşfediyorlar. Son zamanlarda Eric Hobsbawm, Benedict Anderson, Ernst Gellner, Jean-Michel De Waele, Alexandre Husting, Paul Yonnet. Filip Boen gibi sosyologlar peş peşe bu konuyla ilgili çalışmalarını yayınladılar. Dedikleri şu:
"Ulusal kimlik, futbolla yeniden doğmakla kalmadı, ayrıca soyut bir kavramdan somut bir gerçeğe dönüştü. Sahadaki 11 futbolcu, ulus denilen hayali bir birliği veya varlığı etekemiğe büründürüyor. 'Ben' bireyselliği yerini 'Biz' dayanışmasına, kenetlenmesine bırakıyor.
"Uluslar" şampiyonası Avrupa'ya göç etmiş, hatta Avrupa'da doğup büyümüş Afrikalılar'ın Dünya Kupası finallerinde 'İlk vatanları'nın milli takımını tutkuyla desteklemeleri, başka kıtalarda yaşayan Avrupalılar'ın geldikleri ülkelerin milli takımıyla coşmaları veya üzülmeleri, bu olguyu en somut biçimde ortaya koyuyor."
Kısacası milli maçlar tasada ve kıvançta ortaklığın en anlamlı platformu haline geldi.
UEFA'nın bu organizasyonu Avrupa "Uluslar" Şampiyonası diye tanımlaması boşuna değil. Zaten Futbol Federasyonu'nun Avrupa'daki Türkler'i "Vatan görevi"ne, yani Milli Takım'ı her maçında coşkuyla desteklemeye çağırması da bu tespitleri doğrulamıyor mu?
Aslında çağrıya da gerek yok; Avrupa'da yüzbinlerce bayrak fora edilmeye hazır bile.
Yani, Fatih Terim'in ve 23 oyuncusunun sorumlulukları taşınamayacak kadar ağır. Kolay mı; Türkiye'deki 70 milyon, yurtdışındaki 5 milyon Türk için onların oynayacakları her maç, aslında ulusal kimlik adına ölüm-kalım savaşı anlamına geliyor.
O yüzden Fatih Terim, "Tek hedefimiz var; şampiyonluk. Başka bir olasılığı aklıma bile getiremem" diyor. Hem de otoritelerin büyük favori gösterdikleri Portekiz'le, rövanş için gün sayan (İstanbul'daki olaylı maçtan 938 gün sonra yeniden karşılaşacağız) İsviçre'yle ve gerek Dünya, gerekse Avrupa kupalarının abonesi Çek Cumhuriyeti ile aynı gruba düşmemize rağmen. Portekiz'in Brezilyalı Teknik Direktörü Felipe Scolari'nin "Eve kupayla döneceğiz" meydan okumasına, Çek Teknik Direktörü Karel Brückner'in "Biz bu gruptan çıkarız" iddiasına, İsviçre Teknik Direktörü Kobi Kuhn'un evinde oynamanın rahatlığı ve güvencesiyle "Grup maçları bizim için sorun değil" tahriklerine rağmen.
Millilerimiz ilk maçlarını bu akşam saat 21.45'te oynayacak. Bu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le birlikte Japonya'da bulunan bizler için sabaha karşı 03.45 anlamına geliyor.
Hiç fark etmez. Milli Takımımız'ın sponsoru bir firmanın o harika reklam sloganında denildiği gibi, "Aklımızda futbol, kalbimizde Türkiye."
Yayın tarihi: 7 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/07//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.