Ardant yalnız bir çocukluk geçirmiş. En çok okumuya sığınmış, çok okumuş. Kendisini okuyarak bulmuş. Sanatçı birçok ünlü oyuncuyla oynamış: Gerard Depardieu, Vittorio Gassman, Jean Louis Trintignant... Partönerlerinde en çok ona bakışlarını önemsediğini söylüyor: "Kendi başına değil, benimle birlikte oynayan, hep yanı başımda olduğunu hissettiren oyuncuları severim." İtalyanca ve İspanyolcayı da çok iyi konuşan sanatçı, sinemada Maria Callas veya Sarah Bernhardt gibi ünlüleri oynamaktan çekinmemiş: "Callas'ı Roman Polanski yönetiminde tiyatroda, Franco Zeffirelli yönetiminde sinemada oynadım. Kişiliğini çok sevdim ve ona bir aşk şarkısı adamak istedim." Canlandırdığı kişilerden çok şey öğrenmiş. Örrneğin tiyatro divası Sarah Bernhardt'tan: "Tiyatroya tutkundu. Ama hayata da... En büyük hastalık, sinirsel olanlardır. Hayat elinizden kayıp gider." Çalıştığı tüm yönetmenlerden dersler almış. Özellikle Antonioni'yi hatırlıyor, 1995 yılında
Bulutların Ötesinde'yi birlikte çekmişlerdi... Antonioni o dönemde tekerlekli sandalyeden kalkamıyor, konuşamıyor: "Yanına Wim Wenders'i almıştı, ama Wenders bir şey yapmıyordu. Hepimiz Antonioni'nin gözlerine bakıyorduk. Ses çıkaramıyor, ama gözleriyle oyunumuzu onaylıyor veya eleştiriyordu. Bakışlarına göre gerekirse sahneyi yeniden çekiyorduk." Şimdi bizzat yönetmenliğe hazırlanıyor. Bizde de sevilen Arnavut yazar İsmail Kadare'nin bir hikâyesini senaryolaştırmış, onu çekecek. Yönetmenliği 'rüyalarını somutlaştırmak' diye niteliyor. Belki ilerde İstanbul'da bir film çeker: "Niye olmasın? Bu kent çok romantik. Belki Venedik'ten de çok!"
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/31/ct/haber,54D5C8C89F8344CD8D1A68F2382CD6A7.html
Tüm hakları saklıdır.