Türk seyircisini nasıl bulmuş? "Dikkatli ama biraz tedirgindi. Bu çok zor bir metindir, Marguerite Duras üslubu Fransızlar için bile çetin cevizdir. Ayrıca özellikle gençlere göre değil. Çünkü aşkın büyüklüğünü anlatır: 'Aşk dünyanın en önemli şeyidir,' der. Gençler pek böyle düşünmüyor artık!" Ardant bize son derece çekingen olduğunu söylüyor. Ama öyle roller alıyor ki... Örneğin François Ozon'un
8 Kadın'ında Catherine Deneuve'le öpüşmesini veya bizde gösterilen son filmi olan
Nathalie'de kocasını elinde tutmak için ona bir fahişe kiralayan kadını hatırlatıyorum. "Yanlış anladınız," diyor. "Benim ahlak anlayışım yok. Daha doğrusu kendime göre bir ahlakım var. Başkalarının bana bakışından rahatsız olmam. Cüretkâr olabilir, şoke edeci kimliklere bürünebilirim. Yeter ki o kişiliğe inanayım. Benim çekingenliğim çevreyle, toplumla, insanlarla ilişkili. Bir iletişim sorunum var belki. Ama işin içine sanat ya da çok özel bir ilişki, bir aşk girdiğinde, kalbimi hemen açabilirim." Ardant feminist olmadığını söylüyor: "Öyle bir ailede yetiştim ki, erkekleri harikuladeydi. Onlara hayran olarak büyüdüm. Öyle ki, sonradan rasladığım kötü örnekler bile bu inancımı değiştiremedi. Aşkın sorunlarını tümüyle erkeklere yüklemek, siyasetin sorunlarını tümüyle politikacılara yüklemek gibi bir şey. Özgürlüğümü istiyorum, ama erkekleri gözden çıkarmak pahasına değil! Ayrıca sosyalist veya faşist de olmadım. Düşüncenin saflığına ve sınırsızlığına inanırım. Erkeklerimi kıskanmam da... Aşkta biraz da olacak olur demek lazım. Eğer rekabete rağmen size gelirse, işte o gerçek aşktır. Bu testi yapmaya değmez mi?"
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/31/ct/haber,1DA9DDD4F0194F078305CCDBBC669F66.html
Tüm hakları saklıdır.