kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Yine Amerikan polisinin yozlaşması üzerine

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
Vay vay vay... Siz istediğiniz kadar, 'Yahu biz Amerikan polisinin, özellikle de New York ve Los Angeles'takilerin ne kadar yozlaşmış oldukları üzerine bunca film ve TV dizisi gördük, artık bu konu bizi kesmez,' deyin... Adamlar işi öyle bir yanından alıyor ki, sonuçta etkilenmemek, yutarcasına izlememek ve de bir ülkenin kendi kurumlarını bu kadar sert biçimde eleştirmesine şapka çıkarmamak elden gelmiyor. Yasadışılıkla ve onun getirdiği büyük parayla iç içe olan, olmak zorunda kalan örgüt ve kurumların, başta polis olmak üzere yozlaşması ve çürümesi, kapitalizmin ayrılmaz bir parçasıdır. Bol ve kolay paranın geldiği yasadışı işlere bulaşan polis, isterse akan paradan payını alıp küpünü doldurabilir. Örgüt, özellikle yöneticileriyle bu yola kayınca, bireysel kahramanlıkların varolması zor, giderek olanaksızdır. Son yıllarda bu türde ne güzel filmler izledik: Dark Blue'dan Training Day'e kadar... Bu filmlerden bazılarına (Cop, L.A. Confidential, Dark Blue, The Black Dahlia) eserleriyle kaynaklık etmiş olan 1948 doğumlu yazar, Amerikan tarzı polisiye romanın son dâhisi James Ellroy, bu kez senaryoya bizzat katılmış. Bu da kuşkusuz filme, onun çok iyi tanıdığı Amerikan polisi üzerine belgesele yakın bir inandırıcılık sağlıyor. Böylece, eski zenci ortağı gözlerinin önünde öldürülen deneyimli polis Tom Ludlow, onun katillerini ararken örgütün bu alanda hiç de gönüllü olmadığını fark eder. Ama işte o, değirmenlere karşı tek başına savaşan Don Kişot'tur: Sanatın o olmazsa olmaz, son derece gerekli yalnız ve bireysel kahramanı... İnadı ve çabası, yakın arkadaşları yanında sapır sapır ölürken, onu çürümüşlüğün kalbine, yani örgütün tepesine kadar götürecektir. Film, klasik Amerikan polisiyesinden olduğu kadar, günümüzün hızlı ve biçimci anlatımından da besleniyor. Aralarında rap dünyasının kimi ünlü adları da olan oyuncular göz dolduruyor. Ama, bir kez daha, filmin asıl çekiciliği, ABD'nin kendisine ve toplumdaki temel kurumlarına (polis, yargı, yasama ve hatta bizzat başkan) yöneltmeyi gelenek haline getirdiği görkemli, hatta paranoya düzeyine varan eleştiride yatıyor. Elbette bunun yine sistemin sadece kıyılarına yöneltilmiş, özünü esirgeyen bir yüzeysellik taşıdığını ileri sürenler çıkacak. Ama bence öyle değil. Tersine, bunun kapitalizmin özüyle son derece bağdaşık bir olay olduğu iyice beliriyor. Ayrıca, yüzeysel veya değil, bizim cici demokrasimiz de kendi polisimiz üzerine, şunun onda biri kadar eleştiri içeren bir film yapsın ve diyelim ki Hrant Dint cinayeti olayına bir yaklaşıversin bakalım... Öyle bir gürültü kopar ki, hep birlikte şaşakalırız!

SOKAĞIN KRALLARI * * *

(Street Kings)/ Yönetmen: David Ayer, Senaryo: D. Ayer, James Ellroy, Kurt Wimmer, Jamie Moss, Görüntü: Gabriel Beristain, Müzik: Graeme Revell, Oyuncular: Keanu Reeves, Forest Whitaker, Hugh Laurie, Chris Evans, Naomie Harris, Jay Mohr, Common, The Game/ Fox yapımı.