kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Sokurov kadınların savaşın anlamsızlığının nasıl farkında olduğunu ustalıkla gösteriyor.

Yaşlı büyükanne cepheyi ziyaret ediyor

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
1951 doğumlu, 1974'ten beri film yapan, sinema ve TV için çektiği filmlerin sayısı 45'i bulmuş Rus yönetmeni Aleksandr Sokurov, artık dünya sinemasının en yaratıcı yönetmenlerinden ve sayılı dâhilerinden biri sayılıyor. Son İstanbul festivalinde hak edilmiş bir Yaşamboyu Başarı Ödülü alan yönetmen, özellikle 90'ların ortalarından beri çektiği Ana ve Oğul, Rus Sandığı, Moloch, Baba ve Oğul gibi filmleriyle büyük bir saygınlığa ulaştı. Ve biz bu filmleri de İstanbul festivali sayesinde keşfettik. Yönetmenin son filmi, sanki o aile bireyleri arası ilişkilere eklenen bir halka gibi. Bu kez, Çeçen cephesinde savaşan torununu görmeye gelmiş bir ninenin öyküsü, bize çok farklı iki kuşak arası ilişkiler sunuyor. Sokurov, öncelikle bize her zaman olduğu gibi, kamerası sayesinde büyük bir sıcaklıkla, hatta tutkuyla saptadığı insan yüzleri ve bedenleri sunuyor. Savaşın Rus cephesindeki gencecik erkekler; yakışıklı yüzleri, adaleli bedenleri, yorgun bakışları, adeta perdeden hissettiğimiz ter kokularıyla, herhangi bir savaşın anonim bireylerinden farksız. Bu erkekler dünyası aracılığıyla Sokurov, açık ve kesin bir mesaj veriyor: Savaş bir erkek buluşudur, o ancak erkeklerin dünyasında varolabilir. Sokurov'un savaştaki askerleri, tüm filmlerinde olduğu gibi son derece pastel renklerle saptanmış bir resim estetiğini yansıtıyor; bir tür erkeksi erotizm duygusuna bile ulaşan... Yönetmen, bu sert ve haşin erkekler dünyasının tam ortasına bir kadın figürü yerleştiriyor. Genç, güzel ve alımlı bir kadın değil. Hayli yaşlı bir büyükanne. Tüm yorgunluğuyla, bacaklarının artık taşımakta zorlandığı hantallaşmış gövdesiyle... Ama ne büyükanne! Fiziksel zayıflığına karşın içten gelen bir güçle devinen, yalnız torununa değil tüm o genç cengaverlere karşı ilgili, içine girdiği bu yepyeni çevreyi ve onun binbir anlamını çözmeye çalışan... Ünlü bir opera sanatçısının canlandırdığı bu 'her eve lazım' büyükanne figürü savaşın yanı başında salınıp dururken, yaşına karşın tüm o erkekler dünyasına sanki tek başına karşı duruyor, onlarla başa çıkıyor, onlara iradesini kabul ettiriyor. Ve Aleksandra, aynı zamanda yönetmenin yüzde 100 barışçıl tavrının da mesajcısı oluyor. Yakındaki köyün pazar yerine gittiğinde, Çeçen kadını Melike ve ailesiyle tanışıyor: İlyas, Gülbeyaz, vs. Ve hemen onlarla dost oluveriyor. Kadınlar, savaşın gereksizliği üzerine söyleşiyor, barışı özlüyor, özgürlüğü istiyorlar. Ve yaşlı büyükanne, Melike'yi Moskova'daki evine çağırıyor içtenlikle, dostlukla... O geniş yürekli iki kadına ve genelde tüm kadınlara kalsa, yeryüzünde savaş mı olurdu! Bu güzel film, tıpkı Ana ve Oğul ve Baba ve Oğul başyapıtları gibi yüreğe işliyor, içimizdeki en soylu duyguları uyandırıyor. Ve günümüz sinemasının artık unuttuğu bir sadelik içinde yücelik duygusunu hatırlatıyor. Eski opera şarkıcısı, büyük oyuncu Galina Vishnevskaya'ya ve çok parlak film müzikleri besteleyen Andrey Sigle'ye özel birer teşekkür...

ALEKSANDRA * * * *
(Alexandra)/ Yönetim ve senaryo: Aleksandr Sokurov/ Görüntü: Aleksandr Burov/ Müzik: Andrey Sigle/ Oyuncular: Galina Vishnevskaya, Vasily Shevtsov, Rais a Gichaeva, Andrei Bogdanov/ Rus filmi.
Haberin fotoğrafları