kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Mayıs 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
ŞİRİN SEVER

O... Çocukları

Çok iyiydi film... Eleştirileri okudum; yerden yere vuruyor herkes. Olabilir; bence iyiydi. Olay örgüsü, inandırıcılığı, mantık hataları, aceleye gelmişliği her şey bırakın kenara... Bir sıcaklığı vardı filmin; sıkılmadan iki saat geçirtti mi bana? İşte o kadar! Yabancı olduğumuz, görmezden geldiğimiz, ayıpladığımız, kınadığımız, 'o..pu' deyip geçtiğimiz kadınların hikayeleri vardı. O kadınların yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, ağlayıp zırladıklarını izliyordunuz, bir empati yaratıyordu. Demet Akbağ her zamanki gibiydi; döktürüyordu, 'bravo' dedirtiyordu. Ama İpek Tuzcuoğlu kesinlikle 10 numaraydı; çok başarılıydı, çok. İnanılmaz sözler, felsefi laflar birbirini izliyordu... Hayat kadınlarının arasında-elinde büyümüş Saffet (Sarp Apak) ile İtalya'dan gelmiş Dona'nın (Özgü Namal) aralarındaki diyalog inanılmaz duygusaldı mesela... "Biz seninle dünyaya çok ayrı yerlerden bakıyoruz" diyen Dona'ya "Ama aynı dünyadan bakıyoruz" diyordu Saffet. Sonra eski bir hayat kadını olan Mehtap Anne'nin hiçbir erkekle yaşayamadığı romantizmi ellisinden sonra bulması içler acısıydı. Mahallenin lokmanı onunla evlenmek istediğini söyleyip çay bahçesine davet ettiğinde acı acı gülmesi çok fenaydı. "Bugüne kadar erkekler beni hep otel odasına götürdüler" demesi... Sonra art arda sorduğu, özlemlerini sıraladığı sorular: Evlenince de çay bahçesine gider miyiz? Peki, pazara gidip alışveriş yapar mısın ev için? Akşamları birlikte televizyon izler miyiz? Bir kadının bu kadar basit özlemlerinin olmasına isyan edip kızmazsınız da ne yaparsınız? Ha evet, en dramatik Yeşilçam senaryolarını sollar! E söyleyin o zaman; az mı cama yapışıp izledik o filmleri?