AK Parti hakkındaki kapatma davasına Batı'dan yükselen tepkileri ve eleştirileri yargıya açıkça müdahale anlamına geldiği için onaylamıyoruz ama pek de yadırgamıyoruz. Çünkü, Batı demokratik ülkeler ailesi. Türkiye de bu ailenin kıdemli bir üyesi. Demokrasiler ise iktidarların seçimle el değiştirmesine, siyasi partilerin seçmen tarafından ödüllendirilmesine veya cezalandırılmasına dayanıyor.
O yüzden AB Komisyonu'nun, Avrupa Parlamentosu'nun, gerekse AB üyesi ülkelerin yaptıkları açıklamaları öfkelensek bile olgunlukla karşılamak durumundayız. Hele Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin (AKPM) tavrını içişlerimize müdahale olarak yorumlamadan önce bu kurumun statüsünü iyi öğrenmeliyiz.
Avrupa Konseyi'nin amaçları demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak. 5 Mayıs 1949'da kurulan Konsey'e Türkiye 9 Ağustos 1949'da katıldı. Avrupa Konseyi demokratik rejime sahip olmayan ülkeleri üyeliğe kabul etmiyor. Salazar döneminde Portekiz, Franco döneminde de İspanya, bu kurumun kapısından içeri adım atamadı. 1967'deki Albaylar Darbesi'nden sonra Yunanistan üyelikten çekilmek zorunda kaldı. Yoksa ihraç edilecekti. Yani kovulacaktı.
8 yıl süren gözaltı Hatırlayacaksınız;
Avrupa Konseyi bir dönem Türkiye'ye de yaptırım uyguladı. 1996'da demokrasi ve insan haklarındaki eksikler nedeniyle "Denetim"e aldı. Başımızın üstünde sallanıp duran Gözaltından ancak 2004'te kurtulabildik. Kurtulmasak AB'ye tam üyelik kapısı asla aralanmayacaktı.
Özetle, Avrupa Konseyi'nin ve onun yasama organı olan Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye'deki siyasal gelişmeleri izlemesi, değerlendirmesi, görüş açıklaması, kuruluş amaçlarıyla ve yetkileriyle çelişmiyor. Tam tersine,
"Burnunu sokmak" onun görevi. Ancak bir koşulla: AKPM uygun göreceği tüm girişimleri kendi kararıyla yapmalı. Bir başka deyişle,
dışardan talep, dayatma veya jurnalleme olmamalı. AKMP'in İspanyol ve kadınBaşkanı Lluis (Basının yazdığı gibi "Luiz" değil) Maria De Puig'in AK Parti hakkındaki kapatma davasına ilişkin yayınlamaya hazırlandığı (Siz bu satırları okurken belki de yayınlanmış olacak) bildiri bu koşullara uyuyor mu? Biraz şüpheli. Zaten Ankara'yı karıştıran polemikteki açıklamalar da kuşku verici bir durum olduğunu gösteriyor.
Herşey önceki gün Puig'in bir açıklamasıyla başladı: "Türkiye'deki kapatma davasıyla ilgili bildiri yayınlayacağız.
Bu bildiriyi yayınlamamız için bizden talepte bulunuldu. Bu talep AKPM'deki Türk heyetinden geldi. Türk heyetinden bir temsilciyle konuştum. Bana dava hakkında diğer Avrupa kurumlarının görüş belirttiklerini, Avrupa Konseyi'nin ve benim neden görüş belirtmediğimi sordu. "
Bu ipucu üstüne gözler heyetin başkanı, AK Partili Mevlüt Çavuşoğlu'na çevrildi. Hemen yalanladı: "
AKPM Başkanlık Divanı'ndaki bildiri kararı ben daha Strasbourg'a gelmeden önce alınmış. Kararın benim uçağım inmeden alındığını bizzat Puig bana bildirdi."
4 Nisan'daki toplantı 8 AK Partili, 2 CHP'li ve 2 MHP'liden oluşan AKPM Türk heyetinin diğer üyeleri de ne talepleri, ne de bilgileri olduğunu duyurdular.
Ama heyetin CHP'li ve MHP'li üyeleri Birgen Keleş, Ertuğrul Kumcuoğlu ve Tuğrul Türkeş'in dün Strasbourg'ta yaptıkları basın toplantısında işin rengi biraz değişti. Üç milletvekili, Puig'le görüştüklerini bildirdiler. Sonuç: "
Puig talebin Türk heyeti adına bir AK Parti milletvekilince Rusya'nın Saint Petersburg kentinde kendisine iletildiğini" söyledi. Yani AKPM Başkanı nezdindeki girişim Strasbourg'ta değil, Saint Petersburg'ta yapılmıştı.
Araştırdık. AKPM ile Bağımsız Devletler Topluluğu'nun Parlamenterlerarası Asamblesi ortaklaşa olarak 4 Nisan'da Saint Petersburg'ta "Göç" konulu bir konferans düzenlemişlerdi. O toplantıya AKMP'deki Türk heyetinden katılan oldu mu? Katıldıysa, kim veya kimler?
Yumağın ucuna bu soruların yanıtlarıyla ulaşılacak. Tabii Puig konuyu saptırmıyorsa veya sürpriz bir itiraf gelmezse...
Yayın tarihi: 18 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/18//haber,C0837272D9C44E60A948F0C4DBF2E316.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.